Yinelenen Geçmiş – Geçmiş Yüzyılın İnsanlarıyız
Başlığı aslında henüz bulamadım. Bulunulan dönemi beğenmeyip geçmişe duyulan özlem için bir ad verildiğini hatırlıyorum ama bunun ne olduğunu bulamadım. Bulamayınca ve yazma isteğimin baskın olduğu bu anı dağıtmak istemediğimden şimdilik böyle bir başlık saçmaladım. Eğer değiştirmemişsem ve bu satırlar halen duruyorsa (Ertesi gün oldu sonuç halen aynı) halen bulamamışım ya da aramaktan vazgeçmişim demektir.
Dün Twitter’da her şeyin yeniden remastered edilmesinin normal olduğunu söylemiştim. Buna biraz daha derinlemesine inmek istedim. Neden doğal? Neden beklentilerimiz yükseldi? Neden bir tıkanıklığa girildi? Koltuklarınıza tutunun, bunları anlatmak için biraz geçmişe gitmek gerekecek. Biraz eskiye duyulan özlem gibi gelecek anlattıklarım fakat öyle değil. Durum değerlendirmesi ve karşılaştırma yapıyor olacağım.
Fazla değil, yaklaşık 15 sene öncesine kadar üretilen birçok şey bizi memnun edebiliyordu. Burada şey olarak bahsettiklerim film, müzik, oyun ve burada yazmadığım birçok şey (ne kadar çok şey kelimesini kullandım böyle). Bir film çıkardı ve onu hayran bir şekilde izlerdik. İzlerken heyecanlanır, ter döker hatta bazılarımız oyunculara bağırırdı. Bilgisayar oyunları bizi koltuğa bağlar, saatlerce aralıksız oynardık. Oyun oynarken kaç geceyi uykusuz geçirdiğimi hatırlamam bile. Müzikleri Kral TV’den, radyodan, doldurulmuş kasetlerden ya da son zamanlara doğru sağdan soldan edindiğimiz mp3’lerden dinlerdik. Şimdi ise yeni çıkan filmler mimiklerimizi bile oynatmıyor. Eki filmlere göre çok daha iyi efektlere ve birçok şeye sahipler ama bunlara rağmen heyecanlanmıyoruz. Oyunlar alınıyor ve oynanıyor fakat eskisi gibi saatlerce bilgisayarın başına kitlenmiyoruz, heyecanı yaşatmıyor bize. Tabii bu durum yeni nesillerde böyle değil. Müzikler ise çok nadir insanların etkilendiği bir sektör haline geldi. Aslında sektörler değişmedi, gelişime ayak uydurdular o kadar. Gelişime ayak uyduramayan biziz, daha doğrusu beynimiz.
Eğer bilim sitelerini takip ediyorsanız gelişime ayak uyduramayan beyinlerimiz ile ilgili paylaşımlardan haberiniz olabilir. Olay şu; bilgiye ulaşım çok daha kolay olduğu halde neden okunma sayıları düşük kalıyor? Sebebi beynimizin son 15 yıldaki değişime ayak uyduramaması. Gelişen internet ve teknoloji sayesinde beynimiz bilgi bombardımanına maruz kalıyor. O kadar çok bilgiye maruz kalıyoruz ki birçoğunu elemek zorunda kalıyoruz ve bunu farkında olmadan yapıyoruz. Sırf bu yüzden maruz kaldığım gereksiz bilgileri azaltmak için sosyal medyadan uzaklaştım, gündemi takip etmeyi bıraktım.
Şimdi bu durumu aklımızın bir köşesine koyalım ve konumuza dönelim. 15 sene öncesine kadar erişebildiğimiz kitap, film, müzik, oyun miktarı bugüne oranla çok azdı. Beynimiz bilgi bombardımanına maruz kalmıyordu. Doğal olarak bu az sayıdaki şeyleri elde ettiğimizde günlerce aç kalmış bir insan gibi onu iştahla tüketiyorduk. Bu iştah onun değerini, güzelliğini artırıyordu. Zaman ilerledi, teknoloji gelişti ve bilgi ise katlanarak arttı. Beynimiz bilgi bombardımanına maruz kaldığı gibi erişebildiğimiz kitap, film, müzik, oyun miktarı ise inanılmaz bir şekilde arttı. Nasıl farketmeden bilgileri elemek zorunda kalıyorsak bunları da elemek durumunda kalıyoruz veya beklentilerimizi yükseltiyoruz. Bu yükselen beklentileri ise artık karşılayamamaya başladılar.
Bunun sonuçlarını ise yeni yeni görmeye başladık. Film sektörünü pek takip etmem ama bazı yerlerde okuduğum kadarıyla, beklentinin yüksek olması nedeniyle trend olmayan bir fikir için bütçeler ayrılmamaya başlanmış ve bunun sonucunda düşük bütçeli ama izlenme oranı yüksek kaliteli filmleri görme ihtimalimizin düştüğünden bahsediyorlardı. Artık kenara sıkışan film sektörü eski filmleri tekrar süsleyip piyasaya sürmeye başladılar. Aynı şekilde kitaplarda ise satması garanti olanların basılmasına ağırlık verildiğini söyleyebiliriz. Bizim ülkede ise eski kısaltılmış kitapları (mesela Stephen King’in “Mahşer”, “O” kitapları) tam metin olarak yayınlıyorlar. Bazılarına baktımda kitabı yarı yarıya kısatlmışsınız insanfsızlar! Oyunlarda ise eski oyunların devamı çıkarılmaya çalışılıyor fakat onu ilk üretenlerin kafasına sahip olmadıkları için aynı tadı veremiyor. Müziğe girmek istemiyorum bile…
Peki tüm bunlar kimler için yapılıyor? Bizler gibi internetin yükselişinden (Terminator 3 – Rise Of The Machines tadında oldu) önce yaşamış ve buna tanıklık etmiş olanlar için. Einstein’ın hayatını araştırdığım vakit onla ilgili çarpıcı bir gerçekle karşılaşmıştım. Onun gibi bir dehanın kuantum mekaniğini kabul etmemesini saçma buluyordum. Fakat o aslında 20.yy’da yaşayan bir 19.yy insanıydı. 19.yy’ın sonlarında doğmuş, o çağın insanı olmuş fakat 20.yy’a da girmek zorunda kalmıştı. Bir 19.yüzyıl insanı olarak klasik, determenistik evreni kabullenmekte direniyordu. Bizler ise 21.yy’da yaşayan 20.yy insanlarıyız. Şu an çoğunlukta olduğumuz için bizi memnun etmeye çabalıyorlar ve eskileri yeniden ortaya çıkarıyorlar. Bu tıkanıklığın ise en fazla 5-10 yıl süreceğini tahmin ediyorum. Bir sonraki nesiller böyle bir geçiş yaşamadığı için ve zaten bilgi bombardımanı ile büyüdükleri için alışmış olacaklar.
Her ne olursa olsun ben gelişime ayak uydurmak ve ilerlemek için çaba gösteriyorum. En basit örneğini ele alırsak, etrafım kitabın sayfalarına dokunacağım, kokusunu hissedeceğim diyen romantik geri kalmışlarla dolu iken ben telefonda bile e-kitap okuyarak ilerlemeye devam ettim. Zaten yazılım uzmanı olduğum için geride kalmamak adına takip ettiğim teknolojiler büyük ihtimalle fizikçilerin takip etmesi gereken bilimsel yayınlarla eş değer büyüklüktedir.
Peki siz 20.yy insanı olarak kalmaya devam edecek misiniz?