Posts

Kütlemiz Nereden Geliyor? Higgs’den Değil!

21 Gram….

Eğer 70 kilo iseniz 21 gram vücudunuzdaki tüm elektronların kütlesidir. Bu 21 gram tamamen Higgs mekanizmasından gelmektedir. Bunun anlamı; elektronlarınız uzay ve zamanda hareket ederken higgs alanı ile etkileşime girerler ve bu etkileşimden dolayı kütle kazanırlar. Higgs alanı elektronları yavaşlatır ve ışık hızına ulaşmasını engellerler. (Higgs Bozonu Higgs Alanı Nedir?)

kütlenin kaynağıFakat sizin veya etrafınızdaki her şeyin kütlesinin büyük bir bölümü Higgs mekanizmasından gelmemektedir. Higgs mekanizması, Standart Model dediğimiz parçacık fiziğinde, elektron gibi atom altı parçacıkların kütlesini nasıl kazandıklarını ortaya koyan bir mekanizmadır. Kütle daha farklı bir yerden gelmektedir. Kütlenizin büyük bir kısmı Nötron ve Proton gibi parçacıklardan gelmektedir.

Nötron ve Proton atom altı parçacıklar değildir, kuark denilen atom altı parçacıklardan oluşmuşlardır.

kuarklarKuantum Renk Dinamiği (İngilizce: Quantum Cromer Dynamics) teorisine göre kuarklar birbiriyle Gluon denilen başka bir atom altı parçacık aracılığı ile etkileşirler. Cromer antik yunanda renk anlamına gelmektedir. Kuarklar renk denilen bir yüke sahiptirler. Bildiğimiz üç ana renk; kırmızı, mavi, yeşil. Elbette görülebilir ışıkla görülmesi için oldukça küçüktür kuarklar. Bu renkler Güçlü Nükleer Kuvvetin yükleridir. Renklerle isimlendirmemizin sebebi görülebilir ışıktaki ana renklere benzemektedir ve kuarkların birbiri ile etkileşimini anlamamıza yardımcı olur. Bir başka yazımda tetrakuarklardan bahsetmiştim. (Cern’de Tetrakuark’ların Keşfi ve Quark Yıldızları)

Kurallar basit. Kuarklar var olabilmesi için renksiz veya beyaz olmalıdır. Bunu yapabilmek için iki yönteminiz vardır. Üç ana rengi bir araya getirmek ya da bir kuark ile anti-kuarkı bir araya getirmek. Şimdi ise kuarklar bir araya geldiğinde ne olduğunu anlatalım.stella neutroni collissione oroBir çoğunuz belirsiz ilkesini bilmektedir. Belirsizlik ilkesi ile kuantum evreninde boş uzay diye bir şeyin olmadığını anladık. Boş uzayda aslında hiçlikten ödünç enerji alarak bir parçacık ve anti-parçacık ikilisi oluşup kısa sürede bir araya gelerek yok olurlar. Bu yok olma esnasında oluşan enerji ile ödünç aldıkları enerjiyi geri ödemiş olurlar. Kuarklar bu renk sistemi ile bir araya geldiklerinde kendi aralarında gerçekten boş uzay oluşmuş olur. Orada parçacık ve anti-parçacık ikilisinin oluşup yok olması yoktur artık. Burayı aklınızda tutun.

İşin güzel yanına gelirsek kuarklar bu renk kuralından dolayı tek başına bulunamazlar ve biz bir arada olan kuarkları asla ayıramayız. İstersek sonsuz enerjiye sahip olalım. Bunun sebebi ise kuarkları birbirinden uzaklaştırdıkça onları ayırmamız gereken enerji gitgide artacak. Bir noktaya geldiğinde verdiğimiz bu enerji kuark ve anti-kuark ikilisi oluşturmamızı sağlayacak. Bu sefer elimizde ayırmak isteyeceğimiz iki tane kuark grubu bulunacaktır. Bunu anlayabilmek için kuantum belirsizliğine dönelim. Parçacık ve anti-parçacık ikilisinin ödünç enerji alarak ortaya çıktığını söylemiştik. Verdiğimiz enerji ödünç almadan iki parçacık oluşmasını sağlar. Ya da ödünç almış parçacıkların borcunu ödeyerek özgür kalmalarını sağlamış oluruz.

protonun kütlesiFakat kuarkların kütlesi, protonun kütlesinin sadece %1’ni oluşturmaktadır. Kuarklar higgs alanı ile olan etkileşimi de biraz kütle kazandırır ama fazla değildir. Peki geri kalan kütle nereden gelmektedir?

Cevap enerjidir. Einstein’in ünlü formülünü bilirsiniz. Kim bilmez ki! Bu formüle göre çok küçük bir kütlede çok büyük bir enerjiye sahibizdir. Fakat bu formüldeki eşitlikte biraz değişiklik emc2yinyangyaptığınızda durum netleşir. E=mc2
‘yi şu şekilde değiştirirsek eğer; m=E/c2; çok fazla enerjiye sahip olursak kütleye de sahip olacağımız anlamındadır. Enerji/Madde ikilemi. Bir madalyonun iki yüzü. Einstein elindeki sıcak çay ile dolu bardağın, soğuk çay ile dolu bardaktan daha faza kütleye sahip olacağını belirtmişti. Bu doğruydu çünkü sıcak çay daha çok enerjiye sahiptir.

Bu protondaki enerji; kuarklar arasındaki Güçlü Nükleer Kuvvet alanındaki yoğun enerjidir. Renk sistemi oluşurken kuarklar arasında hareket eden kütlesiz gluon parçacığı, gerçek boşluğu oluşturmak için çok fazla enerji taşımaktadır. Bu enerji de protonun asıl kütlesini oluşturmaktadır. Yani kütlenizin %99u enerjidir.

İsterseniz buradan atomun %99’u boştur bilgisini de ekleyerek aslında neyiz tartışması yapabilirsiniz ama pek faydalı görmemekteyim ve tavsiye etmemekteyim. Çünkü insan ister mikro evren olsun ister makro evren, mesafeleri gözlerinde canlandıramadığı için kendi büyüklük ölçüsüne göre değerlendirme çalışmaktadır. Bu da onu garip düşüncelere itmektedir. Yakında kuantum fiziğini, klasik fizik bakış açısıyla bakarak anlamaya çalışanlara yazdığım yazımda anlayacaksınız.

Bilim İnsanları Yeni Bir Fizik Alanı Keşfetmiş Olabilir!

Herhangi bir konuda söylenen bir cümle vardır. “Büyüklük önemli değil” diye. Pekala bir çok şey için doğru olsa bile fizikte geçerli değildir. Özellikle atomaltı dünyasında büyüklük çok önemli bir şeydir.
Elektron ve nötron dışında proton atomun temel malzemelerinden biridir. Ve atom görebildiğim evreni, dünyamızı bizi bir araya gelerek oluştururlar. Bundan dolayı evreni anlamak için atomun bileşenlerini ve yapısını anlamak çok önemlidir.

Geçen sene bir grup bilim insanları protonun büyüklüğünü muonlar ile kıyaslayarak bulmak için bir deney yaptılar. Daha önceki denemeler elektronlarla idi. Ve bu deneyin sonuçları protonun aslında bizim bildiğimiz gibi olmadığını göstermiş. Daha iyi bir tanımla protonun bizim bildiğimiz büyüklükte olmadığını göstermiş ki aslında aynı anlama geliyor. Deneyin sonuçları protonun çapının 0,84087 femtometre (metrenin kattrilyonda biri) olduğunu göstermiş. Fakat sorun burada başlıyor. Normalde elektronlarla yapılan kıyaslamaya göre bu çap %4 oranında daha küçük.

Read more

Madde Boşluktan mı İbaret? – Sorulara Cevaplar-

Rutherford'un atom çekirdeği keşfinde kullandığı düzenek. Kurşun kutunun içerisindeki radon kaynaktan saçılan alfa parçacıkları altın folyoya çarpıyor ve altın folyodan çeşitli yönlere saçılarak folyoyu çevreleyen çinko sulfid dedektör ekranı üzerinde izler bırakıyor.

Rutherford’un atom çekirdeği keşfinde kullandığı düzenek. Kurşun kutunun içerisindeki radon kaynaktan saçılan alfa parçacıkları altın folyoya çarpıyor ve altın folyodan çeşitli yönlere saçılarak folyoyu çevreleyen çinko sulfid dedektör ekranı üzerinde izler bırakıyor.

Madde Boşluktan mı İbaret? yazımdan sonra bana sorular soruldu. Burada onları cevaplamak istedim.

Öncelikle Nazan’ın sorusunu cevaplayayım. Sorduğu şey atomun çekirdeği keşfedilirken kullanılan yöntemin detayları neydi ve elektron ışık hızına yakın hareket ettiğinden dolayı kürenin tüm her yerinde gözükmesi gerekmez miydi?

Deneyi detaylı anlatmak için “Parçacık Fiziği-En Küçüğü Keşfetme Macerası-Sezen Sekmen” kitabından alıntı yapacağım. Nazan kopyala yapıştır yapmıyorum kitaptan kendim yazıyorum değerimi bil.

“Deneyin özü alfa parçacıkları denilen sondaları inceltilmiş bir altın folyoya ateşleyip saçılma yönlerini inceleyerek altın atomlarının iç yapısının nasıl olduğuna dair bir fikir elde etmekti. Burada altının bir element olduğunu, yani moleküllerden değil, tek çeşit altın atomlarından yapıldığını hatırlayalım. Alfa parçacıkları da bugün bildiğimiz halleriyle elektronları alınmış helyum atomu çekirdekleridir. Bu deneyde kullanılan alfa parçacıkları radyoaktif bir kaynak olan radon elementinden kendiliğinden yayılıyordu. Radon kaynak, altın folyoya dönük yüzünde çok küçük bir deliği olan ağır, kurşun bir kutuya yerleştirilmişti. Kurşun kuru alfa parçacıklarının geçmesini engelliyor, parçacıklar sadece kutudaki delikten bir ışın halinde fırlayarak hızla altın folyoya çarpıyor ve altın folyonun içindeki yapılarla etkileşerek bu etkileşimlerin gerektirdiği yönlere saçılıyordu.

Bu deney düzeneğinin çevresi, alfa parçacıkları üzerine çarptığında ışınlar yayan çinkosülfid bir ekranla çevrilmişti. Böylece levhada parlayan ışıklar gözlenerek altın folyoya çarpıp saçılan alfa parçacıklarının hangiyöne gittikleri tespit edilebilecek ve düz yoldan sapma açıları ölçülebilecekti. Eğer altın folyonun içinde boşluklar varsa alfa parçacıkları folyodan karşıya geçecek, eğer folyonun içinde sert, katı yapılar varsa alfa parçacıkları bu yapılara çarparak büyük açılarla gerisin geri saçılacaklardı. Thomson’un erik pudingi modeline göre atomun artı yüklü kısmı atomun tüm hacmine yayılmış olmalıydı. Artı yüklü kısım kütleliydi, ama eğer o kadar büyük hacme dağılmışsa yoğunluğu az olmalıydı. Bu yüzden alfa parçacıkları altın folyoya fırlatıldığında folyoyu delerek ve çok küçük açılarla saparak karşıya geçmeleri bekleniyordu. Tıpkı uçakların bulut yığınlarının içinden rahatça geçebilmeleri gibi.

Ama böyle olmadı. Evet, alfa parçacıklarının çoğu yalnızca biraz saparak karşıya geçtiler, ancak alfaların sekiz binde biri dosdoğru geriye, radon kaynağına doğru saçıldı. Rutherford sonucu şöyle yorumlamıştı: “Tıpkı bir peçeteye 15 inçlik bir mermi sıkmışsınız da mermi gerisin geri size dönmüş gibi!”. Sonra Rutherford böyle bir durumu yaratacak şartları hesapladı ve şu kanıya vardı: Atomun kütlesinin çok büyük bir kısmı merkezde yoğunlaşmıştı ve geri kalan her yer boşluktu. Bu yoğun öze çekirdek adını verdi. Ve çekirdekte toplanan bu kütle artı elektrik yüklüydü.”

Yani Nazan ben elektron hatırlamışım ama yanlış hatırlamışım. İyonize olmuş yani elektronları olmayan helyum çekirdeği imiş. Bu yüzden ışık hızında hareket ve her yere saçılma söz konusu değil.

Şimdi sıra Dolunay’ın sorularına geldi. Onun sorularını direk kopyala yapıştır yapacağım. Çok soru soruyor ama iyi oluyor = ).

“Peki elektronların yaptıkları dalga hareketini yapma nedenleri nedir? Yapıları böyle mi diyorlar.. Bir de herşeyin boşluk olduğu bir yerde nasıl maddesel bütünlük algılıyoruz.. Normalde elimin eşyaların içinden geçmesi gerekir sanki ya da duvarın ardını görebilmem..”

Şimdi öncelikle elektronların dalga hareketini yapma sebebini açıklayalım. Hiç yormayacağım kendimi direk wikipedia’dan dalga parçacık ikiliği tanımını yapıştıracağım buraya. Evet üşeniyorum = ).

“Dalga parçacık ikiliği, fizikte elektromanyetikdalgaların aynı zamanda parçacık özelliğine sahip oldukları ve parçacıkların da (mesela elektronların) aynı zamanda dalga özelliklerine sahip oldukları anlamına gelir. Başka bir deyişle, ışık ve madde aynı anda hem parçacık hem dalga özelliklerine sahiptirler; ne başlı başına bir dalga ne de başlı başına bir parçacıktırlar.

Klasik olarak dalga ve parçaçık modelleri tahayyül edilebilen iki farklı varoluş tarzıdır. Işığın ve maddenin küçük taneciklerden mi oluştuğu, yoksa uzaya yayılmış bir dalga olarak mı görülmeleri gerektiği sorularının kökeni çok eskiye dayanır. 19. yüzyılın sonunda, kuantum kuramının gelişmesinden hemen önce J. C. Maxwell‘in elektromanyetik kuramıışık için çok sağlam bir dalga modeli sunuyordu. Aynı zamanda atomların keşfi ile maddenin küçük taneciklerden oluştuğu fikri de netlik kazanmıştı. Böylece ışık için dalga modelinin, madde için ise tanecik modelinin geçerli olduğu düşünülüyordu.

Kuantum kuramının gelişmesiyle, hem ışığın foton denilen taneciklerden oluştuğu hem de atomu oluşturan parçaçıkların aynı zamanda dalga özelliklerinin olduğu keşfedildi. Böylece ne ışık için, ne de madde için belli tek bir modelin geçerli olamayacağı görüldü. Her ne kadar insan tahayyülünün dışında da olsa, madde ve ışığın hem parçacık hem de dalga özelliklerinin bulunduğu sonucuna varıldı. Dalga parçacık ikiliği, madde ve ışığın bu ikili doğasına verilen isimdir.

Gerçekte dalga ve tanecik modelleri birbirlerini dışlayan varlık biçimleri olduğundan, bir nesnenin bir anda hem dalga hem de parçacık olarak görünmesi mümkün değildir. Dalga parçacık ikiliğinden kasıt madde veya ışığın belli koşullarda dalga, belli koşullarda ise parçacık özellikleri göstermesidir. Dalga olarak mı yoksa parçacık olarak mı görüneceği ise onun nasıl gözlemlendiğine bağlıdır. Madde parçacıkları, eğer konumunu ortaya çıkaran bir gözlemde bulunulursa parçacık gibi, momentumunu (hızını) ortaya çıkaran bir gözlemde bulunulursa dalga gibi görünmektedirler.

Maddenin bu ikili karakteri yalnızca atom seviyesindeki gözlemlerde (mikroevrende) ortaya çıkmaktadır.”

Gayet açıklayıcı bir alıntı oldu diye düşünüyorum.

Şimdi ise ikinci soruya gelelim. Aslında önceki yazımda bunu açıklayacaktım aklımdaydı ama unutmuşum. İyi ki sordun bu soruyu. Eğer atomun yüzde 99,999’u boşsa neden iç içe geçmiyoruz. Bu elektromanyetik kurallardan dolayı oluşmaz.

Elektromanyetik kurallara göre aynı elektrik yükündeki iki şey birbirini iter. Bunlardan dolayı bir atom bir atomla karşı karşıya geldiğinde elektronları aynı yüke sahip olduğundan birbirlerini iterler ve atomların iç içe geçmesine mani olur. Bu sayede de bildiğimiz madde evren oluşur. Bu kadar basit.

Sorularını varsa arkadaşlar yorum yazabilirsiniz. İyi akşamlar.

Kaynaklar:
Parçacık Fiziği-En Küçüğü Keşfetme Macerası-Sezen Sekmen
Wikipedia-Dalga Parçacık İkiliği

Madde Boşluktan mı İbaret?

Evet. Kesinlikle öyle. Gördüğünüz her şeyin yüzde 99,99’u boştur (Tabi burada bizim anladığımız hiçlik boşluk değil o ayrı bir konu). Atomu biliyorsunuz. Çekirdekten ve etrafında fırıl fırıl dönen elektronlardan ibarettir. Peki hiç bu çekirdeğin ve elektronun büyüklüğünü ve birbirine olan uzaklığı merak ettiniz mi? Anlayabilmeniz için örnekleme yapalım.

Her bir atomun %99,999999999'u boşluktan ibarettir. Bu şu anlama geliyor; -Baktığınız bilgisayar -Oturduğunuz sandalye -Ve siz Neredeyse yoksunuz.

Her bir atomun %99,999999999’u boşluktan ibarettir.
Bu şu anlama geliyor;
-Baktığınız bilgisayar
-Oturduğunuz sandalye
-Ve siz
Neredeyse yoksunuz.

Hidrojen atomunu dünya büyüklüğünde varsayın. Hidrojenin çekirdeği (tek bir proton) dünyanın merkezinde olacaktır ve büyüklüğü ise bir basketbol topu kadar olacaktır. Yalnız, minicik bir elektron (çok daha küçük bir şey oluyor elektron) ise dünyanın atmosferinde dolanacaktır. Peki neden bu kadar uzak?

Atom ve bileşenlerinin ilk keşif zamanlarında elektronun çekirdeğe çok yakın ve atomun dolu dolu olduğu düşünülüyordu. Atom çekirdeğinin ilk keşfinde bir yöntem uyguladılar. Bir maddenin atomunu ne olduğu aklıma şimdi gelmeyen bir kürenin içine koydular. Atomun çekirdeğinden önce elektron keşfedilmişti. Ve bu atoma elektronlar yollandı. Bu gönderilen elektronlar o zamanki düşünceye göre atoma çarpacak ve geri yansıyarak kürenin bir çok yanına çarpacaktır. Fakat beklenmedik bir şey oldu. Gönderilen elektronların neredeyse tamamı atomu es geçip kürenin tam karşısına düştü. Çok az bir kısmı ise kürenin diğer yanlarına savrulmuştu.

Bu şekilde bir resim çıkardıklarında atomun büyük bir kütlesinin çekirdekte toplandığını ve bu çekirdeğin çok küçük bir alan kapladığı anlaşıldı. Atom’un %99’u boşluktan ibaretti.

Peki neden elektronlar atomun çekirdeğinden uzakta? Elektronlar hem parçacık hem de dalga hareketi yaparlar. Soldaki resimde de bu dalga hareketinin ne olduğunu görebilirsiniz. Elektronların enerjileri bu dalga hareketine göre belirlidir. Elektronlar bu dalga hareketinin büyüklüğünden daha yakın olamazlar. Pauli dışlama ilkesine göre bir atomda her bir elektron farklı enerji seviyesinde bulunmak zorundadır. Bu yüzden aynı yörüngede bulunamazlar. Elektronlar çekirdeğe yakın oldukça enerji seviyeleri Dalga Hareketidüşüktür ve bu dalga boyları daha ince olmaktadır. Daha dıştaki elektronların enerji seviyeleri yükseleceği için kademeli olarak dalga boylarının genişliği de artar. Evet sorumuzun cevabı burada yatıyor. Bu dalga boyunun genişliğinin en küçüğü bir atomun çekirdeği için inanılmaz boyutlardadır. Ve bu yüzden çekirdek ile elektron arasında bu kadar mesafe vardır. Bir yerde okumuştum doğru mu emin değilim. Dünyadaki tüm insanlardaki atomların içindeki boşluğu yok edip birleştirirseniz tüm insanoğlu bir kitap büyüklüğüne sıkışabilmektedir. Fark ettiyseniz klasik lise kitaplarınızda bir yörüngede dönen elektron değil dalga olarak hareket eden ve asla yeri tespit edilemeyen bir elektron yörüngesinden bahsediyoruz aynı zamanda. Öğrendiğiniz fizik 1950’li yıllardan kalmadır. Tabi kendinizi geliştirmediyseniz. Ya da üniversitede fizik okumadıysanız.

Bu aynı zamanda neden elektronun çekirdeğe düşmemesinin nedenidir. Proton (+) yüktedir ve elektron ise (-) yüktedir. Normalde birbirini çekip çökmelidir denilir. Fakat bu dalga hareketi elektronun düşmesine mani olmaktadır işte.

Kısacası siz biz her şey yok gibi bir şey. Yazımın başlığındaki sorunun cevabı evet.

Kaynaklar ve Referanslar:
-Jefferson Lab, Howard Fenker, Staff Scientist – Why are electrons so far away from the nucleus of an atom? Link
-Univercity Of Cambridge – The Naked Scientists – Why don’t an atom’s electrons fall into the nucleus and stick to the protons? Link

Görevimiz Tehlike – Hadi Biraz Işık Parçacığı Yakalayalım

Sorumuz şu şekilde. Işık paketleri yani fotonlar saniyede 300.000 km hızla hareket ederler. Yani saniyede 300.00 km mesafe katederler (bu hızla hareket edebilseydiniz bir saniyede dünyayı 7 kez turlayabilir ya da aya bir saniyede varabilirdiniz). Diyelim ki siz de ışık hızında hareket ediyorsunuz. Diyelim ki dedim. Bu hıza ulaştıktan sonra fotonları takiba başladınız. Ne olur bu durumda? Biraz düşünün….

Read more

Az Duyulan Ama En İlginç Obje – Nötron Yıldızı

Neredeyse tüm astronomi haberlerinde karadelikleri, güneş benzeri yıldızları, devasa büyüklükte yıldızları, bulutsuları, galaksileri, yıldız kümelerini ve bir sürü şeyin haberlerini görürüz. Her biri ilginçtir elbette. Ama onlar kadar ismi pek anılmayan ama hepsinde de daha da ilginç olan bir şey var. Nötron yıldızları. Şunu diyebilirim ki astronomi içerisinde nötron yıldızları benim favorimdir.

Bir yıldızın yaşam evrelerini biliriz. Gezegenimsi bulutsan bir yıldız doğar, füzyon tepkimeleri ile hidrojen atomlarını birleştirir ve en sonunda füzyon yapamayacak duruma geldiğinde ise büyük bir patlama ile dış katmanlarını dışarı savurur. Bu patlamadan geriye üç ihtimal kalır. Beyaz cüce, kara delik hep aşina olduğumuz şeyler. Birisi de nötron yıldızıdır.

Read more