Bilim hakkındaki yazılarımın genel kategorisi.

Kara Delik Var mı Yok mu?

Kara delik yok mu? Kara delik teorisi alt üst oldu. Bunun gibi şeyler dönüyordu her yerde ve gördüğüm kadarıyla Hawking’i anlayamadıklarından üstü kapalı kara deliğe giren maddelerin başka bir şekilde bizim anlayamayacağımız bir enerji formunda evrene geri veriliyor deniliyordu. Sonra da aynı şeyleri bozuk plak gibi tekrarlamışlar. Baktım onlardan iş çıkmayacak kendim dalayım dedim ve Hawking’in bu konuda yayınladığı makaleyi okuyayım direk dedim. Bir tek Kuark sitesi güzel bir çeviri ile bu işi ciddiye almış. Onların yazısına da buradan ulaşabilirsiniz. İtiraf edeyim baya zorlandım. Ads teorisi, cft simetrisi, anti-de sitter uzay zamanı, de sitter uzay zamanı (her ikisi de 5 boyutlu bir uzaydan bahsediyor ve anti olanı küçülen normal olanı genişleyen uzay), Hartle-Hawking durumu, Unruh efekti, Hawking radyasyonu, Minkowski uzayını ve buraya daha sıralayabileceğim bir çok şeyi öğrenmek zorunda kaldım. Evet. Öğrenmek zorunda kaldım(öğrenebildim mi ben bile emin değilim). Çünkü normalde bunları kolay kolay duymazsınız. Ben de duymamıştım. Zaten teorik fizikçiler için anlatıldığından bunlar için ayrı uğraşmam gerekti. Zaten bir yerden sonra artık yardım istemek zorunda kaldım. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde Yrd. Doç. Dr. Tolga Birkandan’dan yardım istedim mail olarak. Sağolsun beni cevapsız bırakmadı büyük bir özveri ile cevapladı sorularımı. Buradan kendisine teşekkür ederim. Aynı zamanda Gökhan Atmaca’ya da diğer bilimsel sayfalardan ve ülkemizin medyasından farklı davranıp işin daha detayına Kuark sitesinde indiği için tebrik ederim. Yazıma başlayayım artık.

Konuyu baştan alalım öncelikle. Genel göreliliğe göre enerji ve kütle uzay ve zamanı kıvırır. Bu kütle veya enerji eğer belli bir noktayı geçerse uzay ve zamanı öyle bir kıvırır ki kara deliği oluşturur. Ve fizik yasalarına göre kara deliğe girdikten sonra geri dönülemez. O geri dönülemeyen noktaya olay ufku deniliyor ki bu çok önemlidir, bir küre halindedir. Kara deliğin kütlesi arttıkça bu kürenin yüzey alanı da büyümektedir. Normalde kara deliğin içinde ne olduğu bilinemez çünkü içinden dışarıya hiç bir bilgi çıkışı yoktur. Fakat kara delik olan kütle/enerji bir iz bırakır. Bir nesne kara deliğin etrafında dönerken yakalanırsa onun açısal momentumu kara deliğin angular momentumuna eklenir. Kara deliğin kütlesi ve açısal momentumu etrafındaki uzay zamana yaptığı etkilerle gözlemlenir. Bu şekilde de enerjinin korunumu ilkesi ve açısal momentum ilkesinin doğruluğu kara delikler tarafından teyit edilir. Fakat termodinamiğin ikinci yasasını ihlal etmektedir. Termodinamiğin ikinci yasasına göre tersine işlemler gerçekleşemez. Mesela siz bir bardağı düşürdünüz ve kırdınız. Kırılan parçalar geri gelip birleşemez. Entropi düzensizliği her zaman artar. Asla azalmaz. Bu yasaya göre de evren devamlı olarak entropisi artmaktadır. Fakat kara deliğe giren nesne kaybolduğu zaman onun entropisi de kaybolur ve bu yasa çiğnenmiş olur. İşte burada Stephen Hawking 1970 yılında bu konuyu çözerek entropinin olay ufkunda azalmadığını gösterdi. 1974 yılında ise spontane olarak termal radyasyon yaydığını bir quantum prosesi/işlemi  yoluyla (Hawking Radyasyonu olarak bilinen işlem) uygulamalı olarak göstermiştir. (Bkz. ‘’The Quantum Mechanics of Black Holes’’, Stephen Hawking, Scientific American, January 1977). Şimdi burada bunu detaya indirelim. Aslında kara delik radyasyon yaymıyor. Olay ufkunun etrafında oluşan parçacık ve anti-parçacık çiftinden anti-parçacık kara delik tarafından yutulurken parçacık ise uzaya kaçıyor ve radyasyon olarak gözlemleniyor. Kara deliğe giren anti-parçacık olduğu için geçen süre zarfında kütle kaybediyor. Ama hawking radyasyonu ile entropi düzensizliği artıyor kuralı da sağlanmış oluyor. Bu düşünceye göre kara delik yuttuğundan daha fazla kütle kaybettiği için eninde sonunda yok olacaktır. Ve diğer bir ters düşme olayı burada oluyor. Bir kara delik yok olduğunda ona giren tüm her şey de yok olmuş oluyor. Bu da madde yok olamaz ilkesine ters düşüyor.

Bir kara deliğin illüstrasyonu.

Bir kara deliğin illüstrasyonu.

Kara delikteki olay ufku Eisntein’in izafiyet teorisinin denklemlerinin doğal bir sonucuydu ve araştırmacılar eğer bir gözlemci olay ufkuna düşerse ne olur diye sormuştu. İlk başta gözlemci kara deliğin merkezine çekilir ve o büyük kütlenin altında ezilerek yok olur denmişti. Fakat daha sonra kuantum fiziği ile bu duruma bakıldığında olay ufkunun çok yüksek enerjili bir alan olacağını ve gözlemciyi bir çerez gibi yakacağını buldular. İşte buna ateş duvarı ismini verdiler. Bu ateş duvarı gene Hawking Radyasyonu olarak anlattığımız radyasyon olarak gözlemlenen parçacıklardan dolayı oluşuyor (aslına bakarsanız Hawking burada kendi teorisini geliştiriyor).  Fakat bu ateş duvarı hem genel görelilik ile çakışıyordu hem de kuantum kütleçekimindeki CPT değişmezliğini sağlamıyordu. Genel göreliliğe göre olay ufku normal olmalıydı. Gözlemci için ayrı bir fizik kuralı işlememeliydi. CPT değişmezliği için ise Tolga beyin bana yazdığını aynen yazıyorum buraya. Kendisi gayet güzel yazmış.

CPT değişmezliği yük (charge), parite (parity) ve zaman (time) tersinmesi durumunda kuramınızın değişmeden kalması gerektiği anlamına geliyor. Kara delikleri sadece genel görelilikle incelerseniz işin içine kuantum fiziği girmez, klasik fizik yaparsınız. Kuantumu işin içine sokunca CPT değişmezliği gibi şeyleri sağlamak zorundasınız.

İşte burada da ateş duvarı bu değişmezliği sağlamıyordu.

Buraya kadar her şeyi anladık diye düşünüyorum. Şimdi sıra Hawking’i anlamak. Hawking’in makalesi hakkında yorumlamamı yapmadan önce fizikçilerin de benim gibi düşündüğü bir şeyi belirtmek isterim. Ya da ben onlar gibi düşünüyorum. Bakış açısı = ) Bazı sayfalarda da ntv’de de belirtilmiş. 30 sene boyunca böyle inanmıştık şimdi buna mı inanacağız. Öncelikle bilim din değildir. Bunlar da hipotezdir. Asla gerçek gözüyle bakmayın. Bilimsel yöntemlere ayak uydurun. Kısacası bilimi dinleştirmeyin. Hawking’in bu makalesi daha felsefi yönünü anlatan makale. Matematiksel denklemleri anlatacağı makale önümüzdeki aylarda onun tarafından yayınlanacak ve fizikçiler işte o zaman bunu irdelemeye başlayacak. Neyse .

Hawking makalesinde ilk başta bu ateş duvarı paradoksunu ele almış.

Ateş duvarı için ilk engelin gözlemcinin olay ufkunda gözlemlediği ateş duvarının aslında olmayan uzay zamanın bir fonksiyonu olan görünür ufuk dediği ikinci bir olay ufku olacağıdır. Yani olay ufkunun dışında bir de görünür ufuk var. Yeni düşüncesine göre karadelikten giren madde veya enerji yok olmuyor. Tekilliğe yani merkeze gidip sonsuz kütlenin altında ezilmiyor da. İkinci bir olay ufku olan görünür ufukun ardında kısıtla kalıyor. Fakat burası o kadar yoğun ve kaotik durumda olacaktır ki artık madde formunda kalamıyor ve enerjiye dönüşüyor. Kara delikten ise dediğine göre sadece ışık hızında olan şeyler kurtulabilir. Teoride.

İkinci olarak ise ateş duvarının olmasına mani olan şey ise CPT değişmezliğini sağlamamasıdır. Bir çok şey anlatıyor Hartle-Hawking durumu ve Unruh efekti durumu gibi ama kısaca CPT değişmezliğini sağlayamadığı için ateş duvarı yoktur.

Aynı zamanda ateş duvarı ve olay ufku Schwarzschild anti-de sitter uzayında metric ölçümlemesi yapıldığında bu ölçümlemede olay ufku ve ateş duvarı zamanı gerçek zamana göre yok olması gerekiyor. Bunu da açıklayalım. Anti de Sitter (AdS) uzayı negatif kozmolojik sabite sahip, yani daralan bir uzay. Önemi, siz (n) boyutlu AdS uzayında tamamen genel görelilik kullanarak hesap yapıp entropiyi bulursanız, aynı sonucu (n-1) boyutlu CFT kullanarak da bulabiliyorsunuz. Buna AdS/CFT karşılık gelmesi correspondence) deniliyor. Daralan uzayzaman gözlemler için ilginç değil çünkü genişleyen bir evrende yaşıyoruz gibi görünüyor.Einstein alan denklemleri (çözümü size uzayzamanın tüm özelliklerini taşıyan, metrik adında bir şey verir) yazılırken denklemin bir tarafına uzayzamanın eğrilikleri hakkındaki bilgileri, diğer tarafa da uzayzaman içindeki maddeyi betimleyen kısmı yazarsınız. Enerj-momentum tansörü maddeyi betimleyen kısım.

Tüm bu düşüncelerinin sonucunda olay ufku, ateş duvarı yoktur dolasıyla kara delik de yoktur. Ama unutmayalım ki bunlar sadece hipotez. Kara delik izafiyet teorisinin denklemleri sonucu var. Hawking’in bu yeni hipotezine göre aslında yok. Farklı bir şey var. Bu durum işin içine kuantum fiziği girdiğinde oluşuyor ki daha önce big bang anında kuantum fiziği ile izafiyet teorisinin anlaşamadığından bahsetmiştim bir yazımda. Orada da big bang anı çok küçük noktada çok büyük kütleler olduğu için her ikisinin bir arada kullanılması gerekiyor ama sonuçlarda sonsuzluk değeri çıkıyor ve bilim insanlarını deli ediyordu. Her şekilde artık fizik dünyasına ikisini birleştiren ve tamamlayan yeni bir teori gerektiği ortada. Bu benim şu ana kadar en çok zorlandığım yazı oldu. Artık şu anki halimle fizikde gelebildiğim sınır bu. Umarım ileride daha ileri gidebilirim. Keşke fizik okuyabilseymişim = )

Kaynak:
Stephen Hawking – Information Preservation and Weather Forecasting for Black Holes – arXiv:1401.5761

Evren Her An Çökebilir! Belki de Yarın!

A collapse of the universe will happen if a bubble forms in the universe where the Higgs particle-associated Higgs-field will reach a different value than the rest of the universe. If this new value means lower energy, and if the bubble is large enough, the bubble will expand at the speed of light in all directions. All elementary particles inside the bubble will reach a mass that is much heavier than if they were outside the bubble, and thus they will pull each other into supermassive centers.

A collapse of the universe will happen if a bubble forms in the universe where the Higgs particle-associated Higgs-field will reach a different value than the rest of the universe. If this new value means lower energy, and if the bubble is large enough, the bubble will expand at the speed of light in all directions. All elementary particles inside the bubble will reach a mass that is much heavier than if they were outside the bubble, and thus they will pull each other into supermassive centers.

Yazı başlığı ne kadar ilgi çekici değil mi? Özellikle insan egosunun komplo teorilerine bu kadar baskın olması ilginç bir durum. Bilinçaltı ile ilgisi var ama nasıl? Bir arkadaşım şöyle demişti. O kadar benciliz ki ölürken bile tüm dünyayı yanımızda götürmek isteriz. Kendisinin gerçek ismini halen bilmiyorum. Neyse.

Evrenin geleceği ile ilgili bir çok şey söylenir bir çok son alternatifleri üretilir. Hepsini de merakla okuruz. Ama burada yazacağım şey belki de en gerçekçi ve en yeni olanı. Higgs bozonunun 2013 yılında keşfedildiğini düşünürsek ve kaynakta da ismini vereceğim bilimsel makalenin daha geçen yıl 2013’te yayınlandığını düşünürsek evet aynen öyle.

Büyük Çöküş

Direk konuya girelim. Evrenin çöküşü belki yarından da yakın tam biraz sonradır belki de milyarlarca yıl sonradır. Güney Danimarka Üniversitesi fizikçilerinin yaptığı gözlemlere göre evren kesinlikle çökecek. Er ya da geç evrendeki temel kuvvetlerdeki radikal değişiklikler yüzünden en ufak parçacıktan tutun da gezegenlere, yıldızlara, galaksilere kadar her şey gelecekte bir gün şimdiki halinden milyonlarca, milyarlarca daha ağır olacak ve evren kendi içine çökerek tekrar büyük patlama anına dönecek. Bu büyük değişime faz geçişi ismini vermişler. Bu daha çok bir suyun kaynayarak su halinden gaz haline geçmesi ya da bir mıknatısın ısınarak manyetizma özelliğini kaybetmesi gibi bir geçiş.

Bu faz geçişi higgs bozonu ile etkileşimde olan bir higgs alanında farklı bir değerde baloncuk oluştuğunda gerçekleşecek. Eğer bu değer daha düşük bir enerjide ise ve baloncuk yeterince büyük ise, ışık hızında genişleyerek bulunduğu noktadan yavaşça (yavaş çünkü ışık hızı evrenin büyüklüğüne göre aslında çok yavaştır) tüm evrene yayılacak. Ve bu baloncuğun içine giren her şey dışarıda olduğundan milyonlarca kez daha ağır olacak. Bundan dolayı da evren kendi içine çökerek büyük patlama anındaki o küçük sonsuz yoğunluğa geri dönmüş olacak. Hatta belki evrenin bir köşesinde başlamıştır ve büyüyordur. Henüz bize gelmemiş olabilir ama her an da gelebilir. Belki de milyarlarca yıl sonra bize ulaşacak. Belki de henüz olmadı ileri zamanlarda tam dünyamızda oluşacak. Bilemeyiz.

Evrenin kendi içine çökmesi ile ilgili bir teori daha var. Büyük çöküş. Bu teoriye göre evrenin genişlemesi halen büyük patlamanın eseri ve bu genişlemeye sebep olan şey bittiği zaman evren tekrar kendi içine çökecek. Fakat evrenin giderek daha hızlı genişlediğini keşfettiğimizden beri bunun düşük bir olasılık olduğu biliniyor. Fakat faz geçişi teori çok daha gerçekçi. Neden mi?

Bilim insanları bu faz değişiminin altında yatan tahminleri görebilmek için 3 denklem üzerinden gittiler. Bunlar beta fonksiyonları olarak anılan hafif parçacıklar, elektron, higgs bozonu ve kuarklar gibi objelerin arasındaki etkileşimin kuvvetini etkileyen faktörlerdir.
Normalde tek bir denklem ile yapılan önceki araştırmaların aksine bu sefer 3 denklemi beraber kullandıklarında daha gerçekçi sonuçlar aldılar ve faz geçişinin yani evrenin kendi içine çökmesinin aslında çok büyük bir olasılık olduğu, bir önceki gözlemlere göre göre çok daha büyük bir ihtimal olduğu anlaşıldı.

Hayatın değerini bilelim diye klasik ama aslında önemli bir tavsiye verip burada sonlandırayım yazımı.

Kaynak:
  • Sciencedaily – Collapse of the universe is closer than ever before
  • Oleg Antipin, Marc Gillioz, Jens Krog, Esben Mølgaard, Francesco Sannino. Standard model vacuum stability and Weyl consistency conditions. Journal of High Energy Physics, 2013; 2013 (8) DOI: 10.1007/JHEP08(2013)034

Astronomi Paylaşımları – 24.01.2014

HD 140283Bu illüstrasyonu yapılmış yıldız HD 140283’ün neredeyse evren kadar yaşlı olduğunu biliyor muydunuz? Kendisi ilk nesil yıldızlardan ve demir fakiri yıldız türü olarak nitelendiriliyor. Çünkü kendisi büyük patlamadan 600 milyon yıl sonra oluşmuş ve o sırada hidrojen ve helyum dışında pek bir şey yok. Aslında bu yıldız ilk keşfedildiğinde evrenden bile yaşlı çıkıyordu ama daha detaylı testlerle öyle olmadığı anlaşıldı. Aslında bu birazda bir objenin tespitini yaparken belli bir yanılma payının olmasından kaynaklanıyor. Mesela bu yıldız ilk yıldızlardan olduğundan yaşı 14.46 ± 0.8 milyar yıl olarak tespit edili. Yani oradan 800 milyon yıl eksik ya da fazla yanılma payı var. Daha sonra ise bu hata payı daha da daraltıldı.

Read more

Bize Oldukça Yakın Bir Süpernova Patlaması Keşfedildi

Astrnomlar son 20 yılın bize en yakın olan süpernova patlamasını keşfettiler. Bizden 12 milyon ışık yılı uzaklıkta (ne yakınmış ama değil mi? = ) )Messier 82 ya da diğer adıyla Puro galaksisinde keşfedilen süpernova bilim insanlarınca kutsal kase olarak tanımlandı. Yani onlar için çok önemli bunu anlayabiliriz.

Dürbünle bile rahatlıkla görülebileceğini söyleyen bilim insanları (Ben şüpheyle yaklaşıyorum. Galaksiyi görsek mutlu oluruz) şöyle bir video paylaşmış. Tavsiyem sesi kısın. Video güzel ama korku filmi müziği koymuşlar resmen. Ne diye koydularsa?

Aşağıda da aradaki farkı gösteren resimleri görebilirsiniz.

Astrnomlar son 20 yılın bize en yakın olan süpernova patlamasını keşfettiler. Bizden 12 milyon ışık yılı uzaklıkta (ne yakınmış ama değil mi? = ) )Messier 82 ya da diğer adıyla Puro galaksisinde keşfedilen süpernova bilim insanlarınca kutsal kase olarak tanımlandı.

Astrnomlar son 20 yılın bize en yakın olan süpernova patlamasını keşfettiler. Bizden 12 milyon ışık yılı uzaklıkta (ne yakınmış ama değil mi? = ) )Messier 82 ya da diğer adıyla Puro galaksisinde keşfedilen süpernova bilim insanlarınca kutsal kase olarak tanımlandı.

Aslında bu konuyla ilgili oldukça şey yazıldı mesela en son şu tarihte şu yerde görüldü tarzında ama onları belirtme gereği duymuyorum. Süpernova nedir diye soran olursa diğer link koyorum ve birazdan da uyuyorum. Herkese iyi geceler.

Kaynak:
Space.com – Exploding Star: New Supernova Discovery Is Closest in Years
Universetoday – Bright New Supernova Blows Up in Nearby M82, the Cigar Galaxy

Tarama Teleskoplarından Gizli Hazineler

ESO’nun Şili’deki Paranal Gözlemevi’nde bulunan VLT Tarama Teleskopu (VST) Deniz Kulağı Bulutsusu’nun zengin detaylara sahip yeni bir görüntüsünü elde etti. Bu dev gaz ve toz bulutu oldukça parlak genç yıldızları meydana getirmekte ve genç yıldız kümelerine ev sahipliği yapmaktadır. Bu görüntü ESO teleskopları kullanılarak gerçekleştirilen on bir gökyüzü taramasından sadece bir tanesinin küçük bir kısmıdır. Bu taramaların hepsi birlikte küresel gökbilim topluluğu için erişime açık dev bir miras sağlamaktadır.

Deniz Kulağı Bulutsusu yeryüzünden 5000 ışık-yılı uzaklıkta, ünlü Yay takımyıldızı doğrultusunda yer alan şaşırtıcı bir nesnedir. Diğer adı Messier 8 olan bu dev bulut 100 ışık-yılı genişliğinde olup içerisindeki gaz ve toz bulutlarından yeni yıldızlar meydana gelmektedir [1]. 16 000 piksel genişliğindeki bu yeni görüntü Şili’nin kuzeyindeki ESO’nun Paranal Gözlemevi’nde bulunan gökyüzü taramaları için özel olarak tasarlanan VLT Tarama Teleskopu (VST) ile elde edilmiştir.

Deniz Kulağı Bulutsusu yeryüzünden 5000 ışık-yılı uzaklıkta, ünlü Yay takımyıldızı doğrultusunda yer alan şaşırtıcı bir nesnedir. Diğer adı Messier 8 olan bu dev bulut 100 ışık-yılı genişliğinde olup içerisindeki gaz ve toz bulutlarından yeni yıldızlar meydana gelmektedir [1]. 16 000 piksel genişliğindeki bu yeni görüntü Şili’nin kuzeyindeki ESO’nun Paranal Gözlemevi’nde bulunan gökyüzü taramaları için özel olarak tasarlanan VLT Tarama Teleskopu (VST) ile elde edilmiştir.

Deniz Kulağı Bulutsusu yeryüzünden 5000 ışık-yılı uzaklıkta, ünlü Yay takımyıldızı doğrultusunda yer alan şaşırtıcı bir nesnedir. Diğer adı Messier 8 olan bu dev bulut 100 ışık-yılı genişliğinde olup içerisindeki gaz ve toz bulutlarından yeni yıldızlar meydana gelmektedir [1]. 16 000 piksel genişliğindeki bu yeni görüntü Şili’nin kuzeyindeki ESO’nun Paranal Gözlemevi’nde bulunan gökyüzü taramaları için özel olarak tasarlanan VLT Tarama Teleskopu (VST) ile elde edilmiştir. Görüntünün daha detaylı olarak incelenebilen halinde, bu nesneye ait daha dikkat çekici bölgeler ayrıntılı bir şekilde incelenebilmektedir.

Deniz Kulağı VST ile kasten görüntülenmemiştir, burası Samanyolu’nun çok daha geniş bir alanını kapsayan ve VPHAS+ adı verilen dev gökyüzü görüntüleme gözlemlerinin bir parçası olarak yer almaktadır. VPHAS+, VST kullanılarak görünür ışıkta gerçekleştirilen üç tarama gözleminden biridir. Bunlar VISTA tarama teleskopu ile yapılan altı adet kırmızı-ötesi gökyüzü tarama gözlemiyle tamamlanmaktadır.

Bu taramalar modern gökbilimde çoğu önemli problemin çözülmesini hedeflemektedir. Bunlar arasında, karanlık enerjinin doğası, Evren’in erken dönemlerindeki parlak kuasarların bulunması, Samanyolu’nun yapısının ortaya çıkarılması buradaki gizli ve beklemedik nesnelerin araştırılması ile komşu Macellan Bulutları’nın detaylı bir şekilde incelenmesi ve çoğu diğer konular bulunmaktadır. Tarihi tecrübeler genellikle bu tür taramalarla beklenmedik şeylerin bulunabildiğini ve bu sürprizlerin gökbilim araştırmalarındaki gelişmeler için önemli bir yere sahip olduklarını göstermektedir.

VISTA ve VST ile birlikte dokuz görüntüleme taramasına ek olarak diğer ESO teleskoplarınca yürütülen iki ilave tarama gözlemleri de şu anda yürütülmektedir. Biri, Gaia-ESO Taraması olup, Paranal’daki Çok Büyük Teleskop kullanılarak Samanyolu gökadasında bulunan, 100 000’in üzerindeki yıldızın özelliklerini ortaya çıkarmayı ve diğeri (PESSTO) ise La Silla’daki Yeni Teknoloji Teleskopu ile süpernovalar gibi kısa süreli nesnelerin takip edilmesini amaçlamaktadır [2].

Bu taramalardan bazıları 2010 yılında başlamıştır, diğerleri ise çok yakın bir zamandan beri sürmektedir, ancak hepsi ile alınan veriler şu anda ESO arşivi [3] ile tüm dünyadaki gökbilimcilerin erişimine açık olarak sunulmaktadır.

Halen yürütülmekte olsalar da, gökyüzü taramaları gökbilimcilerin birçok keşif gerçekleştirmelerini sağlamıştır. Bu yeni sonuçlardan sadece bir kaç tanesi VVV taraması ile bulunan yeni yıldız kümelerini (eso1128, eso1141), Samanyolu gökadamızın merkezi bölgesinin en iyi görüntüleri (eso1242, eso1339), kırmızı-ötesi gökyüzünün çok derin bir görüntüsü (eso1213), ve çok kısa bir zaman önce, şimdiye kadar keşfedilen en uzak kuasalardan bazılarını (VISTA VIKING taraması ile) içermektedir.

Erişime açık ESO Taramaları önümüzdeki yıllarda da devam edecektir ve gökbilim açısından taşıdıkları miras ise gelecek on yıllara uzanacaktır.

Notlar

[1] ESO bu nesneye ait birçok dikkat çekici veri üretmiştir — bunlar arasında özellikle GigaGalaxy Zoom projesi (eso0936) kapsamında elde edilen 370-megapiksel büyüklüğündeki görüntü öne çıkmaktadır — ve Deniz Kulağı’nın kırmızı ötesindeki keşfini (eso1101) tamamen farklı bir görünümle gözler önüne seren VISTA (Görünür ve Kırmızı-ötesi Gökbilim Tarama Teleskopu) VVV taraması ile elde edilen görüntü yer almaktadır.

[2] On bir adet tüm taramalara ait ayrıntılı bilgiler burada erişime açık olarak sunulmuştur ve şimdiki durumları ve sonuçları hakkındaki kapsamlı bir çalışma ESO Messenger dergisinin son sayısında özel olarak yer almıştır.

[3] On bir ESO tarama projesine ait veri sunumlarının özeti buradan erişime açıktır.

Bu bir ESO Basın Bülteni çevirisidir eso1403.

Gökkuşağı Kütleçekimi Teorisi-İlginç Bir Teori

Hepimiz ünlü büyük patlama teorisini biliriz. Ama bu tek teori değildir ve bir çok teori vardır aslında. Bir tanesi vardı ve 3 boyutlu evrenimizin 4 boyutlu kara deliğin olay ufku olduğunu söylüyordu (buraya tıkla yazı için). Aslına bakarsanız o teori en sevdiklerimin arasındadır. Onun dışın süpersicim teorisi vardır ama büyük patlama teorisi yerine söylenmez o teori. Ki her şeyin teorisi gözüyle bakılıyor ona. Burada yazacağım ise ismi de güzel olan gökkuşağı kütle çekimi teorisi. İsmini gökkuşağı olarak almasının sebebi ise gökkuşağında ışığın bir çok rengi yani dalga boyu olması ki asıl konumuz aslında dalga boyları diyebiliriz.

Gökkuşağı kütleçekimi teorisi, kütlenin uzay-zaman dışında enerjiyi de etkilediği için ışığın farklı dalga boylarının farklı yol alacağını öne sürer. Teori aslında 10 yıl önce big bang anında genel görelilik ile kuantum fiziğinin bir araya gelememesi sorununa çözüm olarak ortaya sürülmüştü. Bu teori big bang anında sonsuza kadar bir geri uzanma ile sonsuz yoğunlukta bir tekilliğin olmadığını söyler.

Gökkuşağı kütleçekimi teorisi, kütlenin uzay-zaman dışında enerjiyi de etkilediği için ışığın farklı dalga boylarının farklı yol alacağını öne sürer.
Teori aslında 10 yıl önce big bang anında genel görelilik ile kuantum fiziğinin bir araya gelememesi sorununa çözüm olarak ortaya sürülmüştü.
Bu teori big bang anında sonsuza kadar bir geri uzanma ile sonsuz yoğunlukta bir tekilliğin olmadığını söyler.

Büyük Patlama Anı

Büyük patlama teorisinde bildiğimiz üzere uzay-zamanın oluştuğu başlangıçta tekillik mevcuttur. Makro cisimler için etkili olan genel görelilik teorisi ve mikro yani parçacık dünyası için geçerli olan kuantum fiziği bu anda birbiriyle çatışmakta ve birleşememektedir. Sonuçlar hep sonsuz çıkmaktadır çünkü. Yani o anın öncesinde hiç bir şey yok muydu yoksa başka hipotezlerde belirtiliği gibi paralel evrenlerin çarpışması mı ya da başka bir büyük patlamadan sonra yaşanan büyük çöküş ile oluşan tekillik mi bilinemiyor. Bu teori de 10 sene öncesinde bu iki teorinin anlaşmazlığını çözmek üzere ortaya atılmış.

Genel görelilik teorisine göre kütle uzay-zamanı büker ve oradan geçmekte olan her şeyin yolunu değiştirir buna ışık da dahil olmak üzere. Fakat bu teoriye göre bu uzay-zamanı sadece kütle değil enerji de etkilemektedir. Ve ışığın her dalga boyu farklı bir enerji olduğundan dolayı ışığın her dalga boyu uzay-zamanı ve kütleçekim alanlarını farklı görmektedir. Bu farklı görüş yüzünden farklı zamanlar farklı yollar kurgulanır. Normal ışık için bu farkedilemeyecek kadar az bir fark olsa da gamma ışını patlamaları gibi büyük enerjili patlamalarda fark edilmesi gerekir. Mesela milyarlarca ışık yılı uzaklıkta bir gamma ışını patlamasına sebep olan süpernova patlaması yaşandığında yolculuk eden ve bize varan ışığın her dalga boyu çok az farklı zamanlarda bize ulaşması gerekir. Tabiki de şu anki gözlem araçlarımız böyle bir farkı fark edebilmekten uzak ve bu yüzden doğrulanamıyor ama gelişen teknoloji ile ilerleyen zamanlarda bunların gözlemlenmesi bekleniyor.

Bu teoriye göre iki sonuç bulunuyor ve her iki sonuçta büyük patlama anını yani tekilliği ortadan kaldırıyor.

  • İlk sonuca göre zamanda geriye gittiğimizde giderek yoğunlaşan ve küçülen bir evrenimiz oluyor. Ne kadar geriye gidersek o kadar sonsuz yoğunluğa yaklaşıyoruz ama hiç bir zaman sonsuzluğa erişemiyoruz. Aslında bu zamanı sonsuz geçmişe bükmek oluyor. Ama tekilliğe sebep olan sonsuz yoğunluk hiç oluşmuyor çünkü ona ulaşılamıyor.
  • İkinci sonuca göre ise bu evrenin yoğunluğu sonlu oluyor ve bir yerde sabitleniyor. Bu durumda da tekillik oluşmuyor.

Her ne kadar bir çok fizikçi tarafından doğru kabul edilmese de ilginç olduğu inkar edilmeyen bir teoridir. İsmi bile yetiyor değil mi? = )

Kaynaklar: