Posts

Bir Asteroidin Anatomisi

ESO’nun Yeni Teknoloji Teleskopu (NTT) kullanılarak ilk kez asteroidlerin yüksek oranda değişken iç yapılarına ait ilk kanıtlar bulundu. Hassas gözlemlerle yapılan ölçümler sayesinde gökbilimciler Itokawa asteroidi üzerinde farklı bölgelerin farklı yoğunluklara sahip olduğunu buldular. Bulgular astreroidlerin oluşumu hakkındaki gizemleri gözler önüne sermekle birlikte, bu gökcisimlerinin yüzeylerinin altında ne olduğunun anlaşılmasına ve Güneş Sistemi’ndeki nesnelerle olan çarpışmalarına da ışık tutmakta ve gezegenlerin nasıl oluştukları hakkında da ipuçları sağlamaktadır.

Oldukça hassas yer-konuşlu gözlemleri kullanan Stephen Lowry (Kent Üniversitesi, İngiltere) ve arkadaşları yere-yakın (25143) Itokawa asteroidinin dönme hızını ve bu hızın zamanla nasıl değiştiğini ölçtüler. Ekip bu duyarlı ölçümleri, asteroidlerin ısı yayımıyla ilgili yeni teorik modellerle birleştirdi.

Read more

Gene Evrenin Oluşumuna Dair Yeni Bir Teori

Artık en ilgisizin bile duyduğu büyük patlama teorisini bilirsiniz. O kadar bilinen bir teoridir. Ama altını çizelim teoridir. Yani onu destekleyen kanıtlar mevcut fakat açıklayamadığı şeyler de var. Aynı zamanda ona ters düşen şeylerde. Fakat eldeki en iyi teori olduğu için o göz önünde oluyor hep. Fakat bu onun çürütülemeyeceği anlamına gelmiyor. Büyük Patlama’ya alternatif bir sürü teoriler var ve hep üretiliyor.

Evrenin 13,77 Milyar yıl önceki sıcaklık dalgalanmalarının resmi olan Mikro Dalga Kozmik Fon Işıması

Evrenin 13,77 Milyar yıl önceki sıcaklık dalgalanmalarının resmi olan Mikro Dalga Kozmik Fon Işıması

İşte bu noktada anlatacağım şey gene bir teori daha üretildi. (Aslında artık hipotez demeye alıştırmam lazım kendimi neyse). Büyük Patlama’ya sonsuz yoğunluğun çok küçük bir noktadan birden bire genişlemesi konu alınırken Heidelberg Üniversitesi’nden Christof Wetterich’un hipotezine göre big bang hiç olmadı, evren boş ve çok soğuk bir durumdan yavaşça bugüne geldi.

Dediğimiz gibi bu ilk alternatif hipotez değil ve son da olmayacak. Örnek verirsek 2012 yılında Melbourne ve RMIT üniversitelerinden bilim insanları evrenin 13,8 milyar yıl önce faz değişimi yaşadığını yani tıpkı katı bir cismin sıvı haline geçmesi gibi faz değişimi yaşadığını iddia etmesi gibi. (Örnek bir başka hipotez ise evrenin sonu hakkındaki yazımda da buna benzer bir faz değişimi ile kütle artışından dolayı evrenin çökeceği hipotezi de atılmıştı ortaya).

Fakat Christof Wetterich’in teorisi bununla kalmıyor ve evrenin genişlemediğini de söylüyor. Son makalesnde Heidelberg evrenin çok soğuk bir başlangıçtan başlayarak yavaşça evrimleştiğini, çok büyük kozmik zamanlardan sonra parçacıkların kütlesinin artarken bir yandan kütleçekim güçlerinin düştüğünü iddia etti. Buna kısaca büyük patlaman’ın tekilliğinin olmadığı Geçiş modeli (crossover) ismini verdi.

İddiası teoride doğru olabilir. Bu şekilde bir değişim uzayda evrenin geçmişine baktığımızda normalden daha sıcak gözükmesini sağlayacak ve uzak objelerinde kırmızıya kaydığı yani uzaklaştığı görüntüsünü oluşturacaktır. Aynı şekilde bu teoriyi kullanarak evrenin geçmişinde istediğiniz kadar sonsuz geçmişe gidebilirsiniz. Sadece daha sıkıcı, soğuk ve boş bir evrenle karşılaşırsınız. Büyük Patlama’nın da tekilliğini açıklamak zorunda kalmazsınız. Tabi bu kozmik mikro dalga fon ışımasını açıklamaya yetersiz kaldığı gerçeğini değiştiremiyor.

Gene de nihai teori için oldukça uzaktayız. O ana dek tüm teoriler benim göz bebeğimdir.

Kaynak:
  • io9-New theory suggests the universe emerged from a long, cold deep freeze

Eğer Ay İkiye Ayrılsaydı Ne Olurdu?

Bugün akşam (aslında az önce) bilimsel kaynaklarımın rss takiplerini okuyordum gene. Sevebileceğim resimler olduğu zaman

Pekala, böyle bir afet olursa dünyadan kaçamayacağımız kesin. Hadi aya asteroid, meteor ya da kuyruklu yıldız çarptı ve ikiye ayrıldı aynı zamanda enkazların dünyaya mucizevi bir şekilde düşmediğini varsayıyoruz

Pekala, böyle bir afet olursa dünyadan kaçamayacağımız kesin. Hadi aya asteroid, meteor ya da kuyruklu yıldız çarptı ve ikiye ayrıldı aynı zamanda enkazların dünyaya mucizevi bir şekilde düşmediğini varsayıyoruz

pinterest üyeliğimde pinleme yapıyordum. Bazen kendilerine saldırdığım (beni bilen bilir yanlış bir bilgi görürsem saldırırım kim olursa olsun) ama genelde iyi bir yayın yapan bir sitede şöyle bir başlık gördüm. “Eğer Ay İkiye Ayrılsaydı Ne Olurdu?”. Birisi onlara böyle soru yöneltmiş (sizin aksinize) o da kendi bilgisiyle cevaplamış. Çevirelim dedik.

Buradaki bilgilerin astronomi ve astrofizik bilgileri iyi olan bir sitenin iddiaları olduğunu bildiririm öncelikle. Ben pek eleştirilebilecek yan görmedim. Eğer siz gördüyseniz bildirin lütfen sebepleri ile. Ama bunun bir iddia olduğunu da unutmayın.

Öncelikle iki aya sahip değiliz (az önce baktım pencereden) dolasıyla böyle bir şey gerçek olmadığından iddialardan öteye gitmeyecektir yazdıklarımız. Bunu aklınızda tutun. Bu olabileceğine inandığım şeylerdir. -Bende belirtmiştim bunu yukarıda değil mi?-

Pekala, böyle bir afet olursa dünyadan kaçamayacağımız kesin. Hadi aya asteroid, meteor ya da kuyruklu yıldız çarptı ve ikiye ayrıldı aynı zamanda enkazların dünyaya mucizevi bir şekilde düşmediğini varsayıyoruz. Bunlardan birisi ay1 birisi ise ay2 isminde olsun kolay anlaşılması için. Ay1 aynı uzaklıkta kalırken ay2 ise dünyaya daha yakın bir yörüngeye gelsin. Ay’ artık daha yakın olduğu için oluşturduğu kütleçekim artacağı için gelgit etkisi daha da artacak ve tsunamilerin, depremlerin ve volkanik aktivitelerin sayısı çok büyük artık gösterecektir. Bu sayede gökyüzüne bol bol kül ve karbondioksit çıkışı olacak ve güneş ışığını engelleyerek neredeyse tüm bitki yaşamını sonlandıracaktır. (Benim notum: Aslında büyük bir meteor çarptığında da bu kül, ışık kesme, bitki yaşamı sonlanma gibi şeyler oluyor). Ve bunun etkisi ile karbondioksit daha da artacak yaşanabilir bölgeler değişecek ekosistemler yıkılacak. -Kendi notumu ekleyeyim. Bunun etkisi daha da devam ederek venüse benzeyecektir. Km’lerce karbondioksit bulutları yüzünden sera etkisi öyle bir noktaya ulaşır ki 450 derecelere varır yeryüzü sıcaklığı.-

Aynı zamanda ay2 dünyaya birden bire yaklaştığı için dünya çok daha hızlı dönmeye başlayacaktır. Bunun sebebi ise açısal momentumun sebebidir. Bu hızlanma yüzünden tüm gündüz/gece yaşamı bozulacaktır. Ama tüm bunlara rağmen gökyüzünde güzel bir görüntü olacaktır. Ay2 tıpkı jüpiterin etrafındaki IO uydusu gibi olacaktır ve biraz soğuduğunda çıplak gözle -tabi yaşıyorsak- volkanik aktiviteleri görebileceğiz. Aynı zamanda ikinci ay gecemiz kısalsa bile çok daha aydınlık hale getirecektir. Ama büyük olasılıkla Ay2 Roche limit’ini geçeceği için 2 gün dünyanın yer çekimi ile parçalanacaktır. Ve o da ne? Artık dünyanın da satürn gibi halkaları olacak. Tabi kısa süreliğine. Çünkü dünyada halkasını devamlı besleyecek bir uydusu yok satürnün aksine.

Şimdi burada çevirim bitti. Kendi yorumum başlıyor. Bu yorumlamada tamamen belli şartlar göz önüne alınarak (aslında gerçekci değil) bir iddia yapılmıştır ki soran kişiye dünyaya zarar vermeden nasıl olurdunun cevabını verebilmek için bu yöntemi izlemiş arkadaş. İşin gerçeğinde bana göre aydan kopan enkazlar dünyayı meteor yağmuruna tutacak ve dünyanın her yerinde nükleer bomba etkisi yaşayacağız. Ondan sonra ikiye ayrılan ayın dünyadan savuralacağı mı yoksa aynı uzaklıkta mı kalacağı yoksa dünyaya yaklaşacağı mı yoksa daha da yaklaşıp dünyaya düşeceği mi gibi bir çok olasılık beliriyor. Hadi sağlıcakla kalın.

Kaynak:

From Quarks To Quasars – What Would Happen if Earth’s Moon was Broken Apart

Kara Delik Var mı Yok mu?

Kara delik yok mu? Kara delik teorisi alt üst oldu. Bunun gibi şeyler dönüyordu her yerde ve gördüğüm kadarıyla Hawking’i anlayamadıklarından üstü kapalı kara deliğe giren maddelerin başka bir şekilde bizim anlayamayacağımız bir enerji formunda evrene geri veriliyor deniliyordu. Sonra da aynı şeyleri bozuk plak gibi tekrarlamışlar. Baktım onlardan iş çıkmayacak kendim dalayım dedim ve Hawking’in bu konuda yayınladığı makaleyi okuyayım direk dedim. Bir tek Kuark sitesi güzel bir çeviri ile bu işi ciddiye almış. Onların yazısına da buradan ulaşabilirsiniz. İtiraf edeyim baya zorlandım. Ads teorisi, cft simetrisi, anti-de sitter uzay zamanı, de sitter uzay zamanı (her ikisi de 5 boyutlu bir uzaydan bahsediyor ve anti olanı küçülen normal olanı genişleyen uzay), Hartle-Hawking durumu, Unruh efekti, Hawking radyasyonu, Minkowski uzayını ve buraya daha sıralayabileceğim bir çok şeyi öğrenmek zorunda kaldım. Evet. Öğrenmek zorunda kaldım(öğrenebildim mi ben bile emin değilim). Çünkü normalde bunları kolay kolay duymazsınız. Ben de duymamıştım. Zaten teorik fizikçiler için anlatıldığından bunlar için ayrı uğraşmam gerekti. Zaten bir yerden sonra artık yardım istemek zorunda kaldım. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde Yrd. Doç. Dr. Tolga Birkandan’dan yardım istedim mail olarak. Sağolsun beni cevapsız bırakmadı büyük bir özveri ile cevapladı sorularımı. Buradan kendisine teşekkür ederim. Aynı zamanda Gökhan Atmaca’ya da diğer bilimsel sayfalardan ve ülkemizin medyasından farklı davranıp işin daha detayına Kuark sitesinde indiği için tebrik ederim. Yazıma başlayayım artık.

Konuyu baştan alalım öncelikle. Genel göreliliğe göre enerji ve kütle uzay ve zamanı kıvırır. Bu kütle veya enerji eğer belli bir noktayı geçerse uzay ve zamanı öyle bir kıvırır ki kara deliği oluşturur. Ve fizik yasalarına göre kara deliğe girdikten sonra geri dönülemez. O geri dönülemeyen noktaya olay ufku deniliyor ki bu çok önemlidir, bir küre halindedir. Kara deliğin kütlesi arttıkça bu kürenin yüzey alanı da büyümektedir. Normalde kara deliğin içinde ne olduğu bilinemez çünkü içinden dışarıya hiç bir bilgi çıkışı yoktur. Fakat kara delik olan kütle/enerji bir iz bırakır. Bir nesne kara deliğin etrafında dönerken yakalanırsa onun açısal momentumu kara deliğin angular momentumuna eklenir. Kara deliğin kütlesi ve açısal momentumu etrafındaki uzay zamana yaptığı etkilerle gözlemlenir. Bu şekilde de enerjinin korunumu ilkesi ve açısal momentum ilkesinin doğruluğu kara delikler tarafından teyit edilir. Fakat termodinamiğin ikinci yasasını ihlal etmektedir. Termodinamiğin ikinci yasasına göre tersine işlemler gerçekleşemez. Mesela siz bir bardağı düşürdünüz ve kırdınız. Kırılan parçalar geri gelip birleşemez. Entropi düzensizliği her zaman artar. Asla azalmaz. Bu yasaya göre de evren devamlı olarak entropisi artmaktadır. Fakat kara deliğe giren nesne kaybolduğu zaman onun entropisi de kaybolur ve bu yasa çiğnenmiş olur. İşte burada Stephen Hawking 1970 yılında bu konuyu çözerek entropinin olay ufkunda azalmadığını gösterdi. 1974 yılında ise spontane olarak termal radyasyon yaydığını bir quantum prosesi/işlemi  yoluyla (Hawking Radyasyonu olarak bilinen işlem) uygulamalı olarak göstermiştir. (Bkz. ‘’The Quantum Mechanics of Black Holes’’, Stephen Hawking, Scientific American, January 1977). Şimdi burada bunu detaya indirelim. Aslında kara delik radyasyon yaymıyor. Olay ufkunun etrafında oluşan parçacık ve anti-parçacık çiftinden anti-parçacık kara delik tarafından yutulurken parçacık ise uzaya kaçıyor ve radyasyon olarak gözlemleniyor. Kara deliğe giren anti-parçacık olduğu için geçen süre zarfında kütle kaybediyor. Ama hawking radyasyonu ile entropi düzensizliği artıyor kuralı da sağlanmış oluyor. Bu düşünceye göre kara delik yuttuğundan daha fazla kütle kaybettiği için eninde sonunda yok olacaktır. Ve diğer bir ters düşme olayı burada oluyor. Bir kara delik yok olduğunda ona giren tüm her şey de yok olmuş oluyor. Bu da madde yok olamaz ilkesine ters düşüyor.

Bir kara deliğin illüstrasyonu.

Bir kara deliğin illüstrasyonu.

Kara delikteki olay ufku Eisntein’in izafiyet teorisinin denklemlerinin doğal bir sonucuydu ve araştırmacılar eğer bir gözlemci olay ufkuna düşerse ne olur diye sormuştu. İlk başta gözlemci kara deliğin merkezine çekilir ve o büyük kütlenin altında ezilerek yok olur denmişti. Fakat daha sonra kuantum fiziği ile bu duruma bakıldığında olay ufkunun çok yüksek enerjili bir alan olacağını ve gözlemciyi bir çerez gibi yakacağını buldular. İşte buna ateş duvarı ismini verdiler. Bu ateş duvarı gene Hawking Radyasyonu olarak anlattığımız radyasyon olarak gözlemlenen parçacıklardan dolayı oluşuyor (aslına bakarsanız Hawking burada kendi teorisini geliştiriyor).  Fakat bu ateş duvarı hem genel görelilik ile çakışıyordu hem de kuantum kütleçekimindeki CPT değişmezliğini sağlamıyordu. Genel göreliliğe göre olay ufku normal olmalıydı. Gözlemci için ayrı bir fizik kuralı işlememeliydi. CPT değişmezliği için ise Tolga beyin bana yazdığını aynen yazıyorum buraya. Kendisi gayet güzel yazmış.

CPT değişmezliği yük (charge), parite (parity) ve zaman (time) tersinmesi durumunda kuramınızın değişmeden kalması gerektiği anlamına geliyor. Kara delikleri sadece genel görelilikle incelerseniz işin içine kuantum fiziği girmez, klasik fizik yaparsınız. Kuantumu işin içine sokunca CPT değişmezliği gibi şeyleri sağlamak zorundasınız.

İşte burada da ateş duvarı bu değişmezliği sağlamıyordu.

Buraya kadar her şeyi anladık diye düşünüyorum. Şimdi sıra Hawking’i anlamak. Hawking’in makalesi hakkında yorumlamamı yapmadan önce fizikçilerin de benim gibi düşündüğü bir şeyi belirtmek isterim. Ya da ben onlar gibi düşünüyorum. Bakış açısı = ) Bazı sayfalarda da ntv’de de belirtilmiş. 30 sene boyunca böyle inanmıştık şimdi buna mı inanacağız. Öncelikle bilim din değildir. Bunlar da hipotezdir. Asla gerçek gözüyle bakmayın. Bilimsel yöntemlere ayak uydurun. Kısacası bilimi dinleştirmeyin. Hawking’in bu makalesi daha felsefi yönünü anlatan makale. Matematiksel denklemleri anlatacağı makale önümüzdeki aylarda onun tarafından yayınlanacak ve fizikçiler işte o zaman bunu irdelemeye başlayacak. Neyse .

Hawking makalesinde ilk başta bu ateş duvarı paradoksunu ele almış.

Ateş duvarı için ilk engelin gözlemcinin olay ufkunda gözlemlediği ateş duvarının aslında olmayan uzay zamanın bir fonksiyonu olan görünür ufuk dediği ikinci bir olay ufku olacağıdır. Yani olay ufkunun dışında bir de görünür ufuk var. Yeni düşüncesine göre karadelikten giren madde veya enerji yok olmuyor. Tekilliğe yani merkeze gidip sonsuz kütlenin altında ezilmiyor da. İkinci bir olay ufku olan görünür ufukun ardında kısıtla kalıyor. Fakat burası o kadar yoğun ve kaotik durumda olacaktır ki artık madde formunda kalamıyor ve enerjiye dönüşüyor. Kara delikten ise dediğine göre sadece ışık hızında olan şeyler kurtulabilir. Teoride.

İkinci olarak ise ateş duvarının olmasına mani olan şey ise CPT değişmezliğini sağlamamasıdır. Bir çok şey anlatıyor Hartle-Hawking durumu ve Unruh efekti durumu gibi ama kısaca CPT değişmezliğini sağlayamadığı için ateş duvarı yoktur.

Aynı zamanda ateş duvarı ve olay ufku Schwarzschild anti-de sitter uzayında metric ölçümlemesi yapıldığında bu ölçümlemede olay ufku ve ateş duvarı zamanı gerçek zamana göre yok olması gerekiyor. Bunu da açıklayalım. Anti de Sitter (AdS) uzayı negatif kozmolojik sabite sahip, yani daralan bir uzay. Önemi, siz (n) boyutlu AdS uzayında tamamen genel görelilik kullanarak hesap yapıp entropiyi bulursanız, aynı sonucu (n-1) boyutlu CFT kullanarak da bulabiliyorsunuz. Buna AdS/CFT karşılık gelmesi correspondence) deniliyor. Daralan uzayzaman gözlemler için ilginç değil çünkü genişleyen bir evrende yaşıyoruz gibi görünüyor.Einstein alan denklemleri (çözümü size uzayzamanın tüm özelliklerini taşıyan, metrik adında bir şey verir) yazılırken denklemin bir tarafına uzayzamanın eğrilikleri hakkındaki bilgileri, diğer tarafa da uzayzaman içindeki maddeyi betimleyen kısmı yazarsınız. Enerj-momentum tansörü maddeyi betimleyen kısım.

Tüm bu düşüncelerinin sonucunda olay ufku, ateş duvarı yoktur dolasıyla kara delik de yoktur. Ama unutmayalım ki bunlar sadece hipotez. Kara delik izafiyet teorisinin denklemleri sonucu var. Hawking’in bu yeni hipotezine göre aslında yok. Farklı bir şey var. Bu durum işin içine kuantum fiziği girdiğinde oluşuyor ki daha önce big bang anında kuantum fiziği ile izafiyet teorisinin anlaşamadığından bahsetmiştim bir yazımda. Orada da big bang anı çok küçük noktada çok büyük kütleler olduğu için her ikisinin bir arada kullanılması gerekiyor ama sonuçlarda sonsuzluk değeri çıkıyor ve bilim insanlarını deli ediyordu. Her şekilde artık fizik dünyasına ikisini birleştiren ve tamamlayan yeni bir teori gerektiği ortada. Bu benim şu ana kadar en çok zorlandığım yazı oldu. Artık şu anki halimle fizikde gelebildiğim sınır bu. Umarım ileride daha ileri gidebilirim. Keşke fizik okuyabilseymişim = )

Kaynak:
Stephen Hawking – Information Preservation and Weather Forecasting for Black Holes – arXiv:1401.5761

Evren Her An Çökebilir! Belki de Yarın!

A collapse of the universe will happen if a bubble forms in the universe where the Higgs particle-associated Higgs-field will reach a different value than the rest of the universe. If this new value means lower energy, and if the bubble is large enough, the bubble will expand at the speed of light in all directions. All elementary particles inside the bubble will reach a mass that is much heavier than if they were outside the bubble, and thus they will pull each other into supermassive centers.

A collapse of the universe will happen if a bubble forms in the universe where the Higgs particle-associated Higgs-field will reach a different value than the rest of the universe. If this new value means lower energy, and if the bubble is large enough, the bubble will expand at the speed of light in all directions. All elementary particles inside the bubble will reach a mass that is much heavier than if they were outside the bubble, and thus they will pull each other into supermassive centers.

Yazı başlığı ne kadar ilgi çekici değil mi? Özellikle insan egosunun komplo teorilerine bu kadar baskın olması ilginç bir durum. Bilinçaltı ile ilgisi var ama nasıl? Bir arkadaşım şöyle demişti. O kadar benciliz ki ölürken bile tüm dünyayı yanımızda götürmek isteriz. Kendisinin gerçek ismini halen bilmiyorum. Neyse.

Evrenin geleceği ile ilgili bir çok şey söylenir bir çok son alternatifleri üretilir. Hepsini de merakla okuruz. Ama burada yazacağım şey belki de en gerçekçi ve en yeni olanı. Higgs bozonunun 2013 yılında keşfedildiğini düşünürsek ve kaynakta da ismini vereceğim bilimsel makalenin daha geçen yıl 2013’te yayınlandığını düşünürsek evet aynen öyle.

Büyük Çöküş

Direk konuya girelim. Evrenin çöküşü belki yarından da yakın tam biraz sonradır belki de milyarlarca yıl sonradır. Güney Danimarka Üniversitesi fizikçilerinin yaptığı gözlemlere göre evren kesinlikle çökecek. Er ya da geç evrendeki temel kuvvetlerdeki radikal değişiklikler yüzünden en ufak parçacıktan tutun da gezegenlere, yıldızlara, galaksilere kadar her şey gelecekte bir gün şimdiki halinden milyonlarca, milyarlarca daha ağır olacak ve evren kendi içine çökerek tekrar büyük patlama anına dönecek. Bu büyük değişime faz geçişi ismini vermişler. Bu daha çok bir suyun kaynayarak su halinden gaz haline geçmesi ya da bir mıknatısın ısınarak manyetizma özelliğini kaybetmesi gibi bir geçiş.

Bu faz geçişi higgs bozonu ile etkileşimde olan bir higgs alanında farklı bir değerde baloncuk oluştuğunda gerçekleşecek. Eğer bu değer daha düşük bir enerjide ise ve baloncuk yeterince büyük ise, ışık hızında genişleyerek bulunduğu noktadan yavaşça (yavaş çünkü ışık hızı evrenin büyüklüğüne göre aslında çok yavaştır) tüm evrene yayılacak. Ve bu baloncuğun içine giren her şey dışarıda olduğundan milyonlarca kez daha ağır olacak. Bundan dolayı da evren kendi içine çökerek büyük patlama anındaki o küçük sonsuz yoğunluğa geri dönmüş olacak. Hatta belki evrenin bir köşesinde başlamıştır ve büyüyordur. Henüz bize gelmemiş olabilir ama her an da gelebilir. Belki de milyarlarca yıl sonra bize ulaşacak. Belki de henüz olmadı ileri zamanlarda tam dünyamızda oluşacak. Bilemeyiz.

Evrenin kendi içine çökmesi ile ilgili bir teori daha var. Büyük çöküş. Bu teoriye göre evrenin genişlemesi halen büyük patlamanın eseri ve bu genişlemeye sebep olan şey bittiği zaman evren tekrar kendi içine çökecek. Fakat evrenin giderek daha hızlı genişlediğini keşfettiğimizden beri bunun düşük bir olasılık olduğu biliniyor. Fakat faz geçişi teori çok daha gerçekçi. Neden mi?

Bilim insanları bu faz değişiminin altında yatan tahminleri görebilmek için 3 denklem üzerinden gittiler. Bunlar beta fonksiyonları olarak anılan hafif parçacıklar, elektron, higgs bozonu ve kuarklar gibi objelerin arasındaki etkileşimin kuvvetini etkileyen faktörlerdir.
Normalde tek bir denklem ile yapılan önceki araştırmaların aksine bu sefer 3 denklemi beraber kullandıklarında daha gerçekçi sonuçlar aldılar ve faz geçişinin yani evrenin kendi içine çökmesinin aslında çok büyük bir olasılık olduğu, bir önceki gözlemlere göre göre çok daha büyük bir ihtimal olduğu anlaşıldı.

Hayatın değerini bilelim diye klasik ama aslında önemli bir tavsiye verip burada sonlandırayım yazımı.

Kaynak:
  • Sciencedaily – Collapse of the universe is closer than ever before
  • Oleg Antipin, Marc Gillioz, Jens Krog, Esben Mølgaard, Francesco Sannino. Standard model vacuum stability and Weyl consistency conditions. Journal of High Energy Physics, 2013; 2013 (8) DOI: 10.1007/JHEP08(2013)034

Astronomi Paylaşımları – 24.01.2014

HD 140283Bu illüstrasyonu yapılmış yıldız HD 140283’ün neredeyse evren kadar yaşlı olduğunu biliyor muydunuz? Kendisi ilk nesil yıldızlardan ve demir fakiri yıldız türü olarak nitelendiriliyor. Çünkü kendisi büyük patlamadan 600 milyon yıl sonra oluşmuş ve o sırada hidrojen ve helyum dışında pek bir şey yok. Aslında bu yıldız ilk keşfedildiğinde evrenden bile yaşlı çıkıyordu ama daha detaylı testlerle öyle olmadığı anlaşıldı. Aslında bu birazda bir objenin tespitini yaparken belli bir yanılma payının olmasından kaynaklanıyor. Mesela bu yıldız ilk yıldızlardan olduğundan yaşı 14.46 ± 0.8 milyar yıl olarak tespit edili. Yani oradan 800 milyon yıl eksik ya da fazla yanılma payı var. Daha sonra ise bu hata payı daha da daraltıldı.

Read more