Her şeye dair yazılarım. Belli bir kategorisi filan yok.

13.07.2014 Ay Çekimlerim

Bu gece ay çok yakın bir konumda ve dolunayda iken teleskobumla dışarı çıktım ve izlemeye başladım. Normalde telefonumun kamerasını merceğe dayayıp fotoğraf çekmeyi beceremiyordum. Fakat bu görüntü karşısında tekrar denedim ve uzun uğraşlar sonucunda fotoğraf çekebildim. Amatör olsa da güzel olduğunu düşünüyorum. İleride daha da güzel fotoğraflar gelecek.

Ayrıca bilgilendirme amaçlı şunu da açıklayayım. Bu geceki ayın durumuna süper ay diyorlar. Eğer ay dünyaya en yakın zamanlarında iken dolunay olursa bu adı alıyor. Daha iyi bir süper ay ise gelecek ayda da gözükecek.

Read more

Arkadaşlarla Beyin Fırtınası Keyfi-Başlangıç

Evet güzel bir isim oldu başlangıç için. Millet arkadaşlarla dondurma keyfi, arkadaşlarla tatil keyfi, cart keyfi curt keyfi diye resimler çekip altına yazıyor da ben neden böyle bir deneme yazmıyım dedim. Güzel de oldu hoş da oldu.

Öncelikle bu fikir iki günce önce aklıma geldi. Bir yerde garip bir soru bulup kendi feysbuk profilimde paylaşıp arkadaşlarımı etiketleyerek zorla beyin fırtınası yaptırınca aklıma geldi. Güzel sorular buldukça böyle yapıp bu kategoride paylaşmayı düşündüm. Tabi kendileri katılmaya devam ederse :)

İlk sorumuzu sordum ve devamı geldi.

Ben: Soru 1: Eğer kara delikten hiç bir şey kaçamıyorsa kuantum mekaniğine göre kütleçekim gravitonlarla iletildiğine göre gravitonlar nasıl kaçıyor?
Haydin bakalım kafa patlatabilecek var mı?

Read more

Bilim, Özgür Düşünce ve Sekülerizm Konferansı

Herkese merhaba. Dün iki arkadaşımla gittiğim konferans hakkındaki gözlemlerimi yazacağım ve bir bakıma buna ihtiyaç var diye düşünüyorum. Dün Evrim Ağacı, Richard Dawkins Mantık ve Bilim Vakfı, Küresel Sekülerizm Organizasyonu, Özgür Düşünce Hareketi,Genç Aydınlanma Kulübü, Evrimin Genleri Topluluğu ve BİYOGEN işbirliği ile yapılan Bilim, Özgür Düşünce ve Sekülerizm konferansına gittim. Zaten ilk kayıt olanlar arasında ben vardım. İlk yapacağım eleştiri Bilkent üniversitesinin güvenliğine sorun onlar kampüste nerede olduğunu tarif eder cümleleri. Çünkü en son ben Gazi üniversitesinde bir güvenliğe yer sormuştum ve kursumun ilk dersine yarım saat geç katılmak zorunda kalmıştın yanlış tarifi yüzünden. Aynı zamanda konferansın bulunduğu binada hiç bir bildiri, konferansın orada olduğuna dair hiç bir işaret yoktu. Neyseki gene de bulabildik. Araba ile bir kaç tur attıktan sonra.

Normalde programda aşağıdaki katılımcılar vardı.

  • Prof. Dr. Mahinur Akkaya (ODTÜ Kimya Bölümü) – Rasyonel Düşüncenin Gerekliliği
  • Prof. Dr. Namık Kemal Pak (ODTÜ Fizik Bölümü) – Bilim Nedir, Modern Hayatta Neden Önemlidir?
  • Çağrı Mert Bakırcı (Evrim Ağacı – Texas Tech Üniversitesi – Videosunum) – Neden Bilim, Özgür Düşünce ve Sekülerizmi Savunmalıyız?
  • Dr. Işıl Arıcan (Yalansavar- Videosunum) – Bilim ve Sözdebilim
  • Doç. Dr. Kerem Cankoçak (İTÜ Fizik Bökümü) – Bilimin İstismarı ve Bilim Düşmanlığı
  • Sean Faircloth (Küresel Sekülerizm Organizasyonu ve Stratejisi Başkanı) – Bilim ve Sekülerizm Daha İyi Bir Gelecek Yaratabilir!
  • Doç. Dr. Ergi Deniz Özsoy (Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü) – Evrim Öğretimi, Nesnellik ve Düşünce Özgürlüğü

Ne yazık ki Prof. Dr. Mahinur Akkaya ve Doç. Dr. Ergi Deniz Özsoy bazı sebeplerden dolayı katılamadı. Gelemedikleri için üzüldüm açıkcası.

Öncelikle bu konferansı ana teması sekülerizm hakkında. Sekülerizm nedir? Sekülerizm en basit tanımıyla toplumun yapısını din gibi olgulara göre değil bilimsel doğrulara göre şekillendirmektir. Aslında ucu da açık bir kavramdır. Dünyacılık olarak da bilinir. Ama özellikle ülkemizin şu anki hali düşünüldüğünde çok ihtiyacımız olan bir kavram olarak görüyorum ben. Daha detaylı bilgi için tıklayınız.

İlk başta Evrim Ağacı kurucusu Çağrı Mert Bakırcı’nın Video Sunumu oynatıldı. Genel olarak Evrim Ağacı’ndan ve misyonlarından bahsetti. Halkı bilgilendirmek ve yalan bilgilerin yayılmasını engellemek için gösterilmesi gereken çabanın öneminden, herkesin bu konuda bir şeyler yapabileceğinden ve yapması gerektiğinden bahsetti. Burada kendisine hak verdim ama bilgiyi halka indirgemek konusunda anlaşılabilir olmanın çözümü var mı yok mu kararsız kalmıştım uzun zamandır o aklıma geldi.

WP_20140329_001

Prof. Dr. Namık Kemal Pak (ODTÜ Fizik Bölümü)

Daha sonra Prof. Dr. Namık Kemal Pak konuşmasına başladı. Açıkcası espritüel ve sevimli bir insan. Platonun felsefesine hakim. Çoğu kişi Platonun devlet felsefesine anti-demokrat olarak görse de o bunu böyle görmemektedir. Şu anki demokratik yapının durumunu gözler önüne koyduğumuz da bende ona hak verebilirim. Genel itibariyle şöyle bir konuşması oldu. İnsan medeniyetinin başlangıcından bu zamana kadar bir gelişim tablosu çıkararak son 400 yılda bilimin bu gelişim grafiğini inanılmaz derecede artırdığını gösterdi. Örnek vermek gerekirsek ortalama insan ömrü rönesans ve reformdan öncesinde 20-30 iken sonrasında 40-50’ye ve günümüzde ise 80’lere kadar çıkmıştır. Bilimin insan yaşamını rahatlatan, kolaylaştıran bir şey olduğunu gösterdi. Osmanlı zamanında ise bu bilimsel devrimi fark edemediğinde nasıl geri kaldığını, sonrasında dışarıdan bu bilgi getirilse bile artık çok geç olduğunu gösterdi. Atatürk’ün devrimi sırasında bu bilimsel devrim yapılsada onun ateşinin şu an sönmek üzerede olduğundan bahsetmiştir. Kendi açısından üzüldüğünü farkettiğim bir şekilde 68 kuşağı olarak başaramadık diye belirtiyor. Keşke Tübitak başkanı olarak kalmaya devam etseydi. Bilimütopya dergisinde yazıları varmış. Onları araştırıp okumak için not aldım. Size de tavsiye ederim.

 

WP_20140329_004

Doç. Dr. Kerem Cankoçak (İTÜ Fizik Bökümü)

Bir sonraki konuşmacı ise Prof. Dr. Kerem Cankoçak oldu. Kendisinin daha önce videolarını internette izlediğini hatırlıyordum. Özellikle evren genişlediği için ve kuantum olasılıklarından dolayı evrenin yaratılmış olsa bile tasarlanamayacağını söylediğini hatırlıyordum. Açıkcası tam benim kafamdan birisi :). Başlangıçta sekülerizmin tanımından başladı diyebilirim. Bilim tanımlaması ile giriş yaptı. Öncelikle bilim, din ve felsefenin birbirinden çok farklı bir şeymiş algılanmasının yanlış olduğunu belirtti. Hepsinin de sorduğu sorular aynıdır ama cevapları farklıdır diye devam etti. Felsefe ve din ispatlara dayanmaz iken bilim ispatlara dayanır ve gerçekçi olanın doğru olanın bilim olduğunun altını çizer. Ve laikliğin aslında yetmediğini ve sekülerizmin gerekli olduğunu belirtiyor. Çünkü okulda hem dini bilgileri hem de mesela evrim teorisini anlatırsan olmaz. Birbiri ile çakışır. Aslında gerçekte düşünürsek biz asla laik bir ülke olamadık. Laiklik devlet ve din işlerini ayırmaktır ama aslında baktığımızda diyanet bakanlığı diye devlet destekli bir kurum var ve devletin yönetiminde. Aynı zamanda müslümanlıktan adece sünni mezhebine yönelik bir kurum. Okullarda zorunlu din dersi var ve gene sünni mezhebine yönelik. Nüfus cüzdanında din hanesi var. Hani laiktik? Kerem hocam için zaman yetmedi. O kadar çok anlatacak şeyi vardı ki aslında. Ben gördüm onun slaytında. Kuantum mekaniği, klasik fizik, genel görelilik, sicim teorisi. En son bir soru sordum ona. Bir türk bilim kadınının yurt dışında karanlık maddenin izlerini keşfettiğini ve bu izler ile karanlık maddenin süpersimetrideki süpereşler olabileceğini, bu dayank ile m teorisinin temellerinin sağlamlaştığını ne düşündüğünü sordum. Aynı şekilde kendisi de süpersimetri ve cern deneyleri ile yakından ilgili. Süpersimetri m teorisini desteklemese de o(çünkü standart teoriyi de destekliyor) o olmazsa m teorisinin de olmayacağını dolasıyla süpersimetrinin olması gerektiğini belirtti.

Daha sonra yalansavar.org sitesinden Dr. Işıl Arıcan video sunumu oynatıldı. O siteyi duymuştum ama henüz bakma şansım olmamıştı. Kendisi tam da benim savaş açtığım konuları anlattı. Sözde bilim, internetteki yalan bilgiler ve bunun gibi şeylerden bahsederek örnekler sundu. Zaten dünyanın şu an en yaygın yalanı astrolojidir. Dünya nüfusunun yarısı ! bu zırvaya inanıyor. Özellikle benim de en sevmediğim şey olan bilimin çarpıtılması ve sözdebilim ya da yalanbilim ile insanların kandırılması, dolandırılması onun da altını çizdiği ve savaştığı konu. Desteklenmesi ve takip edilmesi gereken bir site. Sizin de takibinize almanızı tavsiye ederim.

WP_20140329_006

Küresel Sekülerizm Organizasyonu ve Stratejisi Başkanı Sean Faircloth

En son olarak da Küresel Sekülerizm Organizasyonu ve Stratejisi Başkanı Sean Faircloth konuşmasını yaptı. Öncelikle söylemeliyim ki gelmeden önce oldukça detaylı bir araştırma yapmış Türkiye hakkında. Şu an tam olarak nasıl bir giriş yaptığını hatırlayamasam da her cümlesinde R.T.E’ye laf vurdu. Amerika ve Türkiye tarihinin benzer olduğunu, ilk başta bu ülkelerin kurucularının seküler düşünceye sahip olduğunu ama sonrada yapının değiştiğini belirtti. Seküler yapıda bir politikacı olarak Erdal İnönü’nün ahlaklı bir politikas sergilediğinden bahsetti. Açıkcası şaşırdım bu kadar detaylı araştırma yapması karşısında. Özellikle ekmek almaya giderken başından gaz kapsülü ile vurulan Berkin Elvan ile Atatürk’e ayyaş denmesi ile, ülkede (sayıları tam hatırlamıyorum ne dedi) 8bin kişiye bir hastane düşerken 800 kişiye bir cami düşmesi ile R.T.E’nin Türkiye halkına saldırdığını çok sert sözlerle ifade etti. Dünyada sekülerizme ne kadar ihtiyacımız olduğundan ve bunu başarabilmek için elimizden ne geliyorsa yapmamızı hatta eğer gerekiyorsa kendimizin bir parti kurup siyasete atılmamızı söyledi. Twitter’dan kendisini takip etmek isterseniz eğer @seanfaircloth olarak aratabilirsiniz.

Genel olarak seküler yapıya özellikle ülkenin şu anki durumunu göz önüne alırsak ne kadar ihtiyacımız olduğu ortada. Bu yolda yapılan bu konferansta tüm konuşmacılar bunu açıkça belirtti ve ben de bu konuda hak veriyorum. Dünyanın artık yalan bilgilere değil bilimsel gerçeklere ihtiyacı var. Fakat dün yerel seçimlerde şu söylenen sözleri özellikle ortaya koyuyorum.

#Eski Türkiye Bitti
#Şimdi onları ayıklayacağız, hukuk dahilinde.
#Türkiye artık yeni bir döneme girmiştir.
#Suriye ile savaş halindeyiz.

Hazırlıklı olun bundan sonrası için.

Psikoloji Deneyleri – Milgram Deneyi

Normalde psikolojiye ilgi duymam ama bugün internette gezinirken Milgram Deneyi başlıklı bir haberle karşılaştım ve okudum. İlginç geldi. Bunu sonunda benim yorumumu ekleyerek burada yazmak istedim. İşte başlıyoruz.

Deneyi Yale üniversitesinden Dr. Stanley Milgram (soyadını isim olarak almış deney) 1961 yılında yapıyor. Yapma amacı ise bir insanın otoritenin verdiği emirleri vicdanı ile çelişse bile uygular mı? Kısaca bu. İlham aldığı konu ise Kudüs’te görülen bir Nazi savaş suçlusu olan Adolf Eichmann’ın davası ve zaten deney bu davadan 3 ay sonra yapılıyor. Aklında oluşan soru ise “Soykırımın sonuçları, Eichmann ve benzerleri tarafından da benimsenmekte miydi, yoksa bu kişiler, otoriteye boyun eğdikleri için mi soykırım yaptılar?” ama benim kısaca yazdığım yetiyor işte.

Deney için gazeteye ilan veriyor ve her kesimden, her eğitimden alakasız insanları deneye alıyor. 3 kişiden oluşan deneyde bir gözlemci ki bu otoriteyi temsil ediyor, bir öğrenci ve de bir öğretmen bulunuyor. Ama deneğin bilmediği öğrenci deney ekibinden birisi ve rol yapıyor. Bir kura çekilişinde öğretmen yazan kağıdı çeken öğretmen diğer öğrenci olur şeklinde sunuyorlar deneğe ama her iki kağıtta da öğretmen yazıyor. Denek bilmese de öğretmen olacağı kesin yani. Deney başlamadan önce öğrenci rolündeki kişi deneklerin bazıları ile kalp rahatsızlığı olduğuna dair inandırıcı bir konuşma yapıyor ve duygusal bağ bile oluşturuyor.

Deney sonucu ise şu şekilde çıktı. Her ne kadar en sonunda hepsi de bundan rahatsızlık duyduğunu belirtse de hiç bir denek 300 volttan önce deneyi durdurmadı. %60'ı yani 40 kişiden 26'sı emre uyarak sonuna kadar gitti ve 3 kez tekrarlanan ve insanı öldürecek olan 450 volt elektriği uyguladı.

Deney sonucu ise şu şekilde çıktı. Her ne kadar en sonunda hepsi de bundan rahatsızlık duyduğunu belirtse de hiç bir denek 300 volttan önce deneyi durdurmadı. %60’ı yani 40 kişiden 26’sı emre uyarak sonuna kadar gitti ve 3 kez tekrarlanan ve insanı öldürecek olan 450 volt elektriği uyguladı.

Sistem basit. Gözlemci otorite olarak öğretmenin yanında duruyor. Öğretmen ve öğrenci arasında bir duvar var. Öğretmen eline tutuşturulan kağıttaki yazıları öğrenciye öğretiyor ve ondan sonra soru soruyor. Soruları bilemezse elektrik şokunu öğretmen uyguluyor. Bundan önce küçük bir elektrik şoku öğretmene veriliyor ki öğrencinin çekeceği acıyı bilsin. Ya da öyle zannetsin. Aslında öğrenciye elektrik şoku verilmeyecek. Daha önce belli şoklarda kaydedilmiş sesler ve çığlıklar oynatılıyor. İlerleyen noktalarda da duvarı yumruklayarak tepkisini gösteriyor. Verilen elektrik şoku ise 15 ve katları.

Burada bir ara verip şunu ekleyeceğim. Dr. Milgram deneyden önce üniversitede öğrencileri ve akademisyenleri sorguya çekiyor. Böyle bir deneyde kişinin ne yapacağına dair. Neredeyse ezici çoğunluk belli bir noktadan sonra elektrik vermeyi keseceğini belirtiyor. Asla ama asla 300 voltu ve öldürücü olan 450 boltu vermeyeceklerini söylüyorlar. Ki zaten deney 450 volt 3 kez verildikten sonra bitiyor. Bu noktayı aklınızda bulundurun.

Deney başlıyor. Öğretmen soruları soruyor ve her yanlıştan sonra elektrik şoku veriyor. 150 volttan sonra terleme, tedirginlik, gerginlik gibi tepkiler görülmeye başlanıyor. Deneyi durdurmak isteyenlere ise sırasıyla her durdurma isteğinden sonra şu 4 cevap söyleniyor. Eğer 4.’den sonra da durdurmak isterse deney durduruluyor. Aksi taktirde durdurulmuyor.

  1. Lütfen devam edin.
  2. Deney gereği devam etmeniz gerekmektedir.
  3. Devam etmeniz gerçekten çok önemlidir.
  4. Başka seçeneğiniz bulunmuyor, devam etmek zorundasınız.
Ayrıca deneyde, deneğin, aktörün durumuna yönelik sorularına karşı da ön cümleler belirlenmiştir. Örneğin, eğer ki denek, öğrencide kalıcı hasar olup olmayacağını soracak olursa, kendisine şu söylenir:
“Her ne kadar şoklar acı verici olsa da, kalıcı bir doku hasarı oluşturmayacaktır, lütfen devam edin.”
Benzer şekilde, eğer ki aktör, içerideki odadan deneyin durdurulması için yalvaracak olursa ve denek de bunu bahane ederek deneyi durdurmak isterse, şu söylenmektedir:
“Öğrencinin hoşuna gitse de, gitmese de, her bir kelime çiftini öğrenene kadar devam etmek zorundasınız, dolayısıyla lütfen devam edin.”

Yukarıda söylediğim deney öncesi sorguyu hatırladınız değil mi? Deney sonucu ise şu şekilde çıktı. Her ne kadar en sonunda hepsi de bundan rahatsızlık duyduğunu belirtse de hiç bir denek 300 volttan önce deneyi durdurmadı. %60’ı yani 40 kişiden 26’sı emre uyarak sonuna kadar gitti ve 3 kez tekrarlanan ve insanı öldürecek olan 450 volt elektriği uyguladı.

Milgram, bu deneyden yola çıkarak iki sonuca varmış, iki teori geliştirmiştir:
  • Törecilik Teorisi: Bir birey ve ait olduğu grupla ilgili bir teoridir. Eğer ki birey, karar alma konusunda uzman ve kabiliyetli değilse, karar vermeyi gruba ve hiyerarşik düzene bırakacaktır. Grup, bireyin davranışsal modeli olacaktır.
  • Aracılı Durum Teorisi: Boyun eğmenin ana unsuru, bireyin başkasının dileklerini yerine getirmesinden ötürü, kendini yaptığı davranışlardan sorumlu görmemesidir. Eğer ki biri bu görüşü benimseyecek olursa, boyunduruğun tüm gereklilikleri yerine getirilmiş olur.

Aynı zamanda bu deneyle ilgili bir video da izleyebilirsiniz.

[youtube http://www.youtube.com/watch?v=_e1_-UpdzZ0]

Daha sonraki yıllarda da bu deney tekrar edildi ama hiç bir değişiklik olmadığı gözlemlendi. Şimdi benim yorumuma gelirsek eğer, vicdanı olan insanlar otoritenin verdiği emir vicdanı ile çeliştiği halde emri uyguluyorsa çoğunlukla, vicdanından şüphe ettiğim ve kendi doğrusunu üstün kılmak için savaş veren insan toplulukları ne yapmaz? İnsanoğlunun belki de asla huzura erişememesinin sebebi budur bilinmez. Kendinizi nerede görüyorsunuz? Dürüst ve tarafsız cevap verebilir miyiz?

Bir kaç tane daha psikolojik deney var böyle. Onları da başka zaman araştırıp yazarım aynı şekilde.

Kaynak:
Wikipedia
Actuel Psikoloji
Evrim Ağacı

Bilgi Bolluğunun Getirdiği Bilgisizlik

Garip bir isim oldu değil mi? Bilgi içerisinde bilgisizlik. Bunu başarmak gerçekten takdire şayan olabilirdi ama tepem attığı için öyle bir şey görmüyorum.

Normalde ben aklıma bir şey gelir hadi şunu yazayım demem. Güzel bir rss takip sitesi var. Orada sevdiğim siteleri ekleyerek çıkan haberleri okurum. Hoşuma giden ilgimi çeken bir şey olursa bunu daha detaylı araştırıp yazayım derim. İlk başlarda Türkçe içerik ile doluyken zaman geçtikçe İngilizce olmaya başladı. Daha sonra neredeyse tamamının İngilizce olduğunu fark ettim artık. Hatta onlarında yetmeyip direk araştırmanın bilimsel makalesini okuyayım bu böyle olmayacak dediğim bile oluyor bazen.

Bugün bunun niye böyle olduğunu anlatacağım. Neden tepemin attığını da.

Read more

Venüs, Ay ve Güneş

Henüz bir fotoğraf makinam olmadığı için cep telefonu ile ara ara çekimler yapıyorum. Bunları da paylaşayım dedim Fotoğraf makinasını alıp teleskoba bağladığımda çok güzel resimler gelecek. Resimlerin yüklemesi çok az bir zaman alabilir. 2 Mb bir şey her birisi.

Read more