Fizik, Astrofizik gibi konularla ilgili yazılarım.

Madde Boşluktan mı İbaret? – Sorulara Cevaplar-

Rutherford'un atom çekirdeği keşfinde kullandığı düzenek. Kurşun kutunun içerisindeki radon kaynaktan saçılan alfa parçacıkları altın folyoya çarpıyor ve altın folyodan çeşitli yönlere saçılarak folyoyu çevreleyen çinko sulfid dedektör ekranı üzerinde izler bırakıyor.

Rutherford’un atom çekirdeği keşfinde kullandığı düzenek. Kurşun kutunun içerisindeki radon kaynaktan saçılan alfa parçacıkları altın folyoya çarpıyor ve altın folyodan çeşitli yönlere saçılarak folyoyu çevreleyen çinko sulfid dedektör ekranı üzerinde izler bırakıyor.

Madde Boşluktan mı İbaret? yazımdan sonra bana sorular soruldu. Burada onları cevaplamak istedim.

Öncelikle Nazan’ın sorusunu cevaplayayım. Sorduğu şey atomun çekirdeği keşfedilirken kullanılan yöntemin detayları neydi ve elektron ışık hızına yakın hareket ettiğinden dolayı kürenin tüm her yerinde gözükmesi gerekmez miydi?

Deneyi detaylı anlatmak için “Parçacık Fiziği-En Küçüğü Keşfetme Macerası-Sezen Sekmen” kitabından alıntı yapacağım. Nazan kopyala yapıştır yapmıyorum kitaptan kendim yazıyorum değerimi bil.

“Deneyin özü alfa parçacıkları denilen sondaları inceltilmiş bir altın folyoya ateşleyip saçılma yönlerini inceleyerek altın atomlarının iç yapısının nasıl olduğuna dair bir fikir elde etmekti. Burada altının bir element olduğunu, yani moleküllerden değil, tek çeşit altın atomlarından yapıldığını hatırlayalım. Alfa parçacıkları da bugün bildiğimiz halleriyle elektronları alınmış helyum atomu çekirdekleridir. Bu deneyde kullanılan alfa parçacıkları radyoaktif bir kaynak olan radon elementinden kendiliğinden yayılıyordu. Radon kaynak, altın folyoya dönük yüzünde çok küçük bir deliği olan ağır, kurşun bir kutuya yerleştirilmişti. Kurşun kuru alfa parçacıklarının geçmesini engelliyor, parçacıklar sadece kutudaki delikten bir ışın halinde fırlayarak hızla altın folyoya çarpıyor ve altın folyonun içindeki yapılarla etkileşerek bu etkileşimlerin gerektirdiği yönlere saçılıyordu.

Bu deney düzeneğinin çevresi, alfa parçacıkları üzerine çarptığında ışınlar yayan çinkosülfid bir ekranla çevrilmişti. Böylece levhada parlayan ışıklar gözlenerek altın folyoya çarpıp saçılan alfa parçacıklarının hangiyöne gittikleri tespit edilebilecek ve düz yoldan sapma açıları ölçülebilecekti. Eğer altın folyonun içinde boşluklar varsa alfa parçacıkları folyodan karşıya geçecek, eğer folyonun içinde sert, katı yapılar varsa alfa parçacıkları bu yapılara çarparak büyük açılarla gerisin geri saçılacaklardı. Thomson’un erik pudingi modeline göre atomun artı yüklü kısmı atomun tüm hacmine yayılmış olmalıydı. Artı yüklü kısım kütleliydi, ama eğer o kadar büyük hacme dağılmışsa yoğunluğu az olmalıydı. Bu yüzden alfa parçacıkları altın folyoya fırlatıldığında folyoyu delerek ve çok küçük açılarla saparak karşıya geçmeleri bekleniyordu. Tıpkı uçakların bulut yığınlarının içinden rahatça geçebilmeleri gibi.

Ama böyle olmadı. Evet, alfa parçacıklarının çoğu yalnızca biraz saparak karşıya geçtiler, ancak alfaların sekiz binde biri dosdoğru geriye, radon kaynağına doğru saçıldı. Rutherford sonucu şöyle yorumlamıştı: “Tıpkı bir peçeteye 15 inçlik bir mermi sıkmışsınız da mermi gerisin geri size dönmüş gibi!”. Sonra Rutherford böyle bir durumu yaratacak şartları hesapladı ve şu kanıya vardı: Atomun kütlesinin çok büyük bir kısmı merkezde yoğunlaşmıştı ve geri kalan her yer boşluktu. Bu yoğun öze çekirdek adını verdi. Ve çekirdekte toplanan bu kütle artı elektrik yüklüydü.”

Yani Nazan ben elektron hatırlamışım ama yanlış hatırlamışım. İyonize olmuş yani elektronları olmayan helyum çekirdeği imiş. Bu yüzden ışık hızında hareket ve her yere saçılma söz konusu değil.

Şimdi sıra Dolunay’ın sorularına geldi. Onun sorularını direk kopyala yapıştır yapacağım. Çok soru soruyor ama iyi oluyor = ).

“Peki elektronların yaptıkları dalga hareketini yapma nedenleri nedir? Yapıları böyle mi diyorlar.. Bir de herşeyin boşluk olduğu bir yerde nasıl maddesel bütünlük algılıyoruz.. Normalde elimin eşyaların içinden geçmesi gerekir sanki ya da duvarın ardını görebilmem..”

Şimdi öncelikle elektronların dalga hareketini yapma sebebini açıklayalım. Hiç yormayacağım kendimi direk wikipedia’dan dalga parçacık ikiliği tanımını yapıştıracağım buraya. Evet üşeniyorum = ).

“Dalga parçacık ikiliği, fizikte elektromanyetikdalgaların aynı zamanda parçacık özelliğine sahip oldukları ve parçacıkların da (mesela elektronların) aynı zamanda dalga özelliklerine sahip oldukları anlamına gelir. Başka bir deyişle, ışık ve madde aynı anda hem parçacık hem dalga özelliklerine sahiptirler; ne başlı başına bir dalga ne de başlı başına bir parçacıktırlar.

Klasik olarak dalga ve parçaçık modelleri tahayyül edilebilen iki farklı varoluş tarzıdır. Işığın ve maddenin küçük taneciklerden mi oluştuğu, yoksa uzaya yayılmış bir dalga olarak mı görülmeleri gerektiği sorularının kökeni çok eskiye dayanır. 19. yüzyılın sonunda, kuantum kuramının gelişmesinden hemen önce J. C. Maxwell‘in elektromanyetik kuramıışık için çok sağlam bir dalga modeli sunuyordu. Aynı zamanda atomların keşfi ile maddenin küçük taneciklerden oluştuğu fikri de netlik kazanmıştı. Böylece ışık için dalga modelinin, madde için ise tanecik modelinin geçerli olduğu düşünülüyordu.

Kuantum kuramının gelişmesiyle, hem ışığın foton denilen taneciklerden oluştuğu hem de atomu oluşturan parçaçıkların aynı zamanda dalga özelliklerinin olduğu keşfedildi. Böylece ne ışık için, ne de madde için belli tek bir modelin geçerli olamayacağı görüldü. Her ne kadar insan tahayyülünün dışında da olsa, madde ve ışığın hem parçacık hem de dalga özelliklerinin bulunduğu sonucuna varıldı. Dalga parçacık ikiliği, madde ve ışığın bu ikili doğasına verilen isimdir.

Gerçekte dalga ve tanecik modelleri birbirlerini dışlayan varlık biçimleri olduğundan, bir nesnenin bir anda hem dalga hem de parçacık olarak görünmesi mümkün değildir. Dalga parçacık ikiliğinden kasıt madde veya ışığın belli koşullarda dalga, belli koşullarda ise parçacık özellikleri göstermesidir. Dalga olarak mı yoksa parçacık olarak mı görüneceği ise onun nasıl gözlemlendiğine bağlıdır. Madde parçacıkları, eğer konumunu ortaya çıkaran bir gözlemde bulunulursa parçacık gibi, momentumunu (hızını) ortaya çıkaran bir gözlemde bulunulursa dalga gibi görünmektedirler.

Maddenin bu ikili karakteri yalnızca atom seviyesindeki gözlemlerde (mikroevrende) ortaya çıkmaktadır.”

Gayet açıklayıcı bir alıntı oldu diye düşünüyorum.

Şimdi ise ikinci soruya gelelim. Aslında önceki yazımda bunu açıklayacaktım aklımdaydı ama unutmuşum. İyi ki sordun bu soruyu. Eğer atomun yüzde 99,999’u boşsa neden iç içe geçmiyoruz. Bu elektromanyetik kurallardan dolayı oluşmaz.

Elektromanyetik kurallara göre aynı elektrik yükündeki iki şey birbirini iter. Bunlardan dolayı bir atom bir atomla karşı karşıya geldiğinde elektronları aynı yüke sahip olduğundan birbirlerini iterler ve atomların iç içe geçmesine mani olur. Bu sayede de bildiğimiz madde evren oluşur. Bu kadar basit.

Sorularını varsa arkadaşlar yorum yazabilirsiniz. İyi akşamlar.

Kaynaklar:
Parçacık Fiziği-En Küçüğü Keşfetme Macerası-Sezen Sekmen
Wikipedia-Dalga Parçacık İkiliği

Madde Boşluktan mı İbaret?

Evet. Kesinlikle öyle. Gördüğünüz her şeyin yüzde 99,99’u boştur (Tabi burada bizim anladığımız hiçlik boşluk değil o ayrı bir konu). Atomu biliyorsunuz. Çekirdekten ve etrafında fırıl fırıl dönen elektronlardan ibarettir. Peki hiç bu çekirdeğin ve elektronun büyüklüğünü ve birbirine olan uzaklığı merak ettiniz mi? Anlayabilmeniz için örnekleme yapalım.

Her bir atomun %99,999999999'u boşluktan ibarettir. Bu şu anlama geliyor; -Baktığınız bilgisayar -Oturduğunuz sandalye -Ve siz Neredeyse yoksunuz.

Her bir atomun %99,999999999’u boşluktan ibarettir.
Bu şu anlama geliyor;
-Baktığınız bilgisayar
-Oturduğunuz sandalye
-Ve siz
Neredeyse yoksunuz.

Hidrojen atomunu dünya büyüklüğünde varsayın. Hidrojenin çekirdeği (tek bir proton) dünyanın merkezinde olacaktır ve büyüklüğü ise bir basketbol topu kadar olacaktır. Yalnız, minicik bir elektron (çok daha küçük bir şey oluyor elektron) ise dünyanın atmosferinde dolanacaktır. Peki neden bu kadar uzak?

Atom ve bileşenlerinin ilk keşif zamanlarında elektronun çekirdeğe çok yakın ve atomun dolu dolu olduğu düşünülüyordu. Atom çekirdeğinin ilk keşfinde bir yöntem uyguladılar. Bir maddenin atomunu ne olduğu aklıma şimdi gelmeyen bir kürenin içine koydular. Atomun çekirdeğinden önce elektron keşfedilmişti. Ve bu atoma elektronlar yollandı. Bu gönderilen elektronlar o zamanki düşünceye göre atoma çarpacak ve geri yansıyarak kürenin bir çok yanına çarpacaktır. Fakat beklenmedik bir şey oldu. Gönderilen elektronların neredeyse tamamı atomu es geçip kürenin tam karşısına düştü. Çok az bir kısmı ise kürenin diğer yanlarına savrulmuştu.

Bu şekilde bir resim çıkardıklarında atomun büyük bir kütlesinin çekirdekte toplandığını ve bu çekirdeğin çok küçük bir alan kapladığı anlaşıldı. Atom’un %99’u boşluktan ibaretti.

Peki neden elektronlar atomun çekirdeğinden uzakta? Elektronlar hem parçacık hem de dalga hareketi yaparlar. Soldaki resimde de bu dalga hareketinin ne olduğunu görebilirsiniz. Elektronların enerjileri bu dalga hareketine göre belirlidir. Elektronlar bu dalga hareketinin büyüklüğünden daha yakın olamazlar. Pauli dışlama ilkesine göre bir atomda her bir elektron farklı enerji seviyesinde bulunmak zorundadır. Bu yüzden aynı yörüngede bulunamazlar. Elektronlar çekirdeğe yakın oldukça enerji seviyeleri Dalga Hareketidüşüktür ve bu dalga boyları daha ince olmaktadır. Daha dıştaki elektronların enerji seviyeleri yükseleceği için kademeli olarak dalga boylarının genişliği de artar. Evet sorumuzun cevabı burada yatıyor. Bu dalga boyunun genişliğinin en küçüğü bir atomun çekirdeği için inanılmaz boyutlardadır. Ve bu yüzden çekirdek ile elektron arasında bu kadar mesafe vardır. Bir yerde okumuştum doğru mu emin değilim. Dünyadaki tüm insanlardaki atomların içindeki boşluğu yok edip birleştirirseniz tüm insanoğlu bir kitap büyüklüğüne sıkışabilmektedir. Fark ettiyseniz klasik lise kitaplarınızda bir yörüngede dönen elektron değil dalga olarak hareket eden ve asla yeri tespit edilemeyen bir elektron yörüngesinden bahsediyoruz aynı zamanda. Öğrendiğiniz fizik 1950’li yıllardan kalmadır. Tabi kendinizi geliştirmediyseniz. Ya da üniversitede fizik okumadıysanız.

Bu aynı zamanda neden elektronun çekirdeğe düşmemesinin nedenidir. Proton (+) yüktedir ve elektron ise (-) yüktedir. Normalde birbirini çekip çökmelidir denilir. Fakat bu dalga hareketi elektronun düşmesine mani olmaktadır işte.

Kısacası siz biz her şey yok gibi bir şey. Yazımın başlığındaki sorunun cevabı evet.

Kaynaklar ve Referanslar:
-Jefferson Lab, Howard Fenker, Staff Scientist – Why are electrons so far away from the nucleus of an atom? Link
-Univercity Of Cambridge – The Naked Scientists – Why don’t an atom’s electrons fall into the nucleus and stick to the protons? Link

Işık Hızına Yakın Hızlandığımızda Zaman Neden Yavaşlar?

Bu soruyu aslında uzun zamandır sormuştum ama araştırmaya hiç yeltenmemiştim. Şimdi ise Evrenin Zarafeti kitabını okuduğumda bunun açıklamasını da gördüm. Anlatmalıyım dedim. Kolay olmayacak ama bakalım.

İzafiyet teorisine göre evrende ulaşılabilecek en yüksek hız ışık hızıdır. Ve ışık hızına ne kadar yaklaşırsanız sizin için zaman o kadar yavaşlayacaktır. Einstein ilk başta özel görelilik kuramını oluşturmuştur. Bu kuramda ışık hızı sabitliği ile zamanın ve hareketin kişiye göreceliğinden bahseder. Fakat özel görelilik newtonun kütleçekim kuramı ile ters düşüyordu. Newton kütleçekim kuramına göre mesela güneşimiz bir anda yok olsaydı dünyada onun kütleçekim etkisinden anında kurtulurdu. Fakat bu özel görelilik ile ters düşüyor. Çünkü özel göreliliğe göre hiç bir bilgi ışık hızından daha hızlı iletilemez. Işık hızı ile bir bilgi güneşten dünyaya 8 dakikada ulaştığına göre böyle olmaması gerekiyordu. Ve Einstein artık Newton’un kütleçekim kuramının çöktüğünü ve kendi kütleçekim kuramını oluşturması gerektiğini anladı. Özel görelilik gitti yerini genel görelilik teorisi aldı. Einstein daha sonra özel göreliliğin genel göreliliğin yanında çocuk oyuncağı kaldığını söyleyerek genel göreliliğin kendisini ne kadar zorladığını anlatmıştı.

Read more

Kuantum mekaniği ve İzafiyet Teorisinin Bir Araya Gelememe Problemi

Evet bu ikili birbirini sevemiyor. Her defasında kavga ediyorlar. Oysa biz hep evlensinler çoluk çocuk yapsınlar diye bekliyoruz.
Şaka bir yana büyük patlama teorisinin (isminin patlama olduğuna bakmayın patlama yoktur birden genişlemeye başlayan evren modelidir. O konu hakkında da bir ara yazayım. Yoktan var olan evren ya da patlayan evren olarak bilen insan çok) en bilinemez bölümü big bang anıdır. Bu anda evren bir parçacık büyüklüğünde bir alana sıkışmıştır. Madde yoktur saf enerji vardır, sonsuz kütle vardır ve sonsuz sıcaklık. Tabi ki sonsuz mu değil mi bilinemez ama ölçebileceğimizden fazla olduğu için sonsuz deniliyor işte. Bu noktayı aklınızda tutun. Burayı yazının ilerisinde değineceğim.

Read more

Görevimiz Tehlike – Hadi Biraz Işık Parçacığı Yakalayalım

Sorumuz şu şekilde. Işık paketleri yani fotonlar saniyede 300.000 km hızla hareket ederler. Yani saniyede 300.00 km mesafe katederler (bu hızla hareket edebilseydiniz bir saniyede dünyayı 7 kez turlayabilir ya da aya bir saniyede varabilirdiniz). Diyelim ki siz de ışık hızında hareket ediyorsunuz. Diyelim ki dedim. Bu hıza ulaştıktan sonra fotonları takiba başladınız. Ne olur bu durumda? Biraz düşünün….

Read more

Gravitasyon, Çoklu Boyutlar, Minik Kara Delikler

Evrendeki dört temel kuvvet arasında kütleçekim belki de en tuhaf olanıdır. Dört temel kuvvet içerisinde, yüzlerce milyonlarca ışık yılı mesafede bile etkili olabilen tüm her şeyi bir arada tutabilen en etkin kuvvettir. Ufak mesafelerde ise tıpkı güneş sistemimiz bir arada tuttuğu gibi bir arada tutarak tam bir kral konumundadır. Buna rağmen ufak bir mıknatıs bile bu kuvveti rahatlıkla yenebiliyor. Neden aynı zamanda bu kadar zayıf? Fizikçiler bunu uzun zamandır çözemeye çabalıyor.

Read more