Posts

Bilim, Özgür Düşünce ve Sekülerizm Konferansı

Herkese merhaba. Dün iki arkadaşımla gittiğim konferans hakkındaki gözlemlerimi yazacağım ve bir bakıma buna ihtiyaç var diye düşünüyorum. Dün Evrim Ağacı, Richard Dawkins Mantık ve Bilim Vakfı, Küresel Sekülerizm Organizasyonu, Özgür Düşünce Hareketi,Genç Aydınlanma Kulübü, Evrimin Genleri Topluluğu ve BİYOGEN işbirliği ile yapılan Bilim, Özgür Düşünce ve Sekülerizm konferansına gittim. Zaten ilk kayıt olanlar arasında ben vardım. İlk yapacağım eleştiri Bilkent üniversitesinin güvenliğine sorun onlar kampüste nerede olduğunu tarif eder cümleleri. Çünkü en son ben Gazi üniversitesinde bir güvenliğe yer sormuştum ve kursumun ilk dersine yarım saat geç katılmak zorunda kalmıştın yanlış tarifi yüzünden. Aynı zamanda konferansın bulunduğu binada hiç bir bildiri, konferansın orada olduğuna dair hiç bir işaret yoktu. Neyseki gene de bulabildik. Araba ile bir kaç tur attıktan sonra.

Normalde programda aşağıdaki katılımcılar vardı.

  • Prof. Dr. Mahinur Akkaya (ODTÜ Kimya Bölümü) – Rasyonel Düşüncenin Gerekliliği
  • Prof. Dr. Namık Kemal Pak (ODTÜ Fizik Bölümü) – Bilim Nedir, Modern Hayatta Neden Önemlidir?
  • Çağrı Mert Bakırcı (Evrim Ağacı – Texas Tech Üniversitesi – Videosunum) – Neden Bilim, Özgür Düşünce ve Sekülerizmi Savunmalıyız?
  • Dr. Işıl Arıcan (Yalansavar- Videosunum) – Bilim ve Sözdebilim
  • Doç. Dr. Kerem Cankoçak (İTÜ Fizik Bökümü) – Bilimin İstismarı ve Bilim Düşmanlığı
  • Sean Faircloth (Küresel Sekülerizm Organizasyonu ve Stratejisi Başkanı) – Bilim ve Sekülerizm Daha İyi Bir Gelecek Yaratabilir!
  • Doç. Dr. Ergi Deniz Özsoy (Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü) – Evrim Öğretimi, Nesnellik ve Düşünce Özgürlüğü

Ne yazık ki Prof. Dr. Mahinur Akkaya ve Doç. Dr. Ergi Deniz Özsoy bazı sebeplerden dolayı katılamadı. Gelemedikleri için üzüldüm açıkcası.

Öncelikle bu konferansı ana teması sekülerizm hakkında. Sekülerizm nedir? Sekülerizm en basit tanımıyla toplumun yapısını din gibi olgulara göre değil bilimsel doğrulara göre şekillendirmektir. Aslında ucu da açık bir kavramdır. Dünyacılık olarak da bilinir. Ama özellikle ülkemizin şu anki hali düşünüldüğünde çok ihtiyacımız olan bir kavram olarak görüyorum ben. Daha detaylı bilgi için tıklayınız.

İlk başta Evrim Ağacı kurucusu Çağrı Mert Bakırcı’nın Video Sunumu oynatıldı. Genel olarak Evrim Ağacı’ndan ve misyonlarından bahsetti. Halkı bilgilendirmek ve yalan bilgilerin yayılmasını engellemek için gösterilmesi gereken çabanın öneminden, herkesin bu konuda bir şeyler yapabileceğinden ve yapması gerektiğinden bahsetti. Burada kendisine hak verdim ama bilgiyi halka indirgemek konusunda anlaşılabilir olmanın çözümü var mı yok mu kararsız kalmıştım uzun zamandır o aklıma geldi.

WP_20140329_001

Prof. Dr. Namık Kemal Pak (ODTÜ Fizik Bölümü)

Daha sonra Prof. Dr. Namık Kemal Pak konuşmasına başladı. Açıkcası espritüel ve sevimli bir insan. Platonun felsefesine hakim. Çoğu kişi Platonun devlet felsefesine anti-demokrat olarak görse de o bunu böyle görmemektedir. Şu anki demokratik yapının durumunu gözler önüne koyduğumuz da bende ona hak verebilirim. Genel itibariyle şöyle bir konuşması oldu. İnsan medeniyetinin başlangıcından bu zamana kadar bir gelişim tablosu çıkararak son 400 yılda bilimin bu gelişim grafiğini inanılmaz derecede artırdığını gösterdi. Örnek vermek gerekirsek ortalama insan ömrü rönesans ve reformdan öncesinde 20-30 iken sonrasında 40-50’ye ve günümüzde ise 80’lere kadar çıkmıştır. Bilimin insan yaşamını rahatlatan, kolaylaştıran bir şey olduğunu gösterdi. Osmanlı zamanında ise bu bilimsel devrimi fark edemediğinde nasıl geri kaldığını, sonrasında dışarıdan bu bilgi getirilse bile artık çok geç olduğunu gösterdi. Atatürk’ün devrimi sırasında bu bilimsel devrim yapılsada onun ateşinin şu an sönmek üzerede olduğundan bahsetmiştir. Kendi açısından üzüldüğünü farkettiğim bir şekilde 68 kuşağı olarak başaramadık diye belirtiyor. Keşke Tübitak başkanı olarak kalmaya devam etseydi. Bilimütopya dergisinde yazıları varmış. Onları araştırıp okumak için not aldım. Size de tavsiye ederim.

 

WP_20140329_004

Doç. Dr. Kerem Cankoçak (İTÜ Fizik Bökümü)

Bir sonraki konuşmacı ise Prof. Dr. Kerem Cankoçak oldu. Kendisinin daha önce videolarını internette izlediğini hatırlıyordum. Özellikle evren genişlediği için ve kuantum olasılıklarından dolayı evrenin yaratılmış olsa bile tasarlanamayacağını söylediğini hatırlıyordum. Açıkcası tam benim kafamdan birisi :). Başlangıçta sekülerizmin tanımından başladı diyebilirim. Bilim tanımlaması ile giriş yaptı. Öncelikle bilim, din ve felsefenin birbirinden çok farklı bir şeymiş algılanmasının yanlış olduğunu belirtti. Hepsinin de sorduğu sorular aynıdır ama cevapları farklıdır diye devam etti. Felsefe ve din ispatlara dayanmaz iken bilim ispatlara dayanır ve gerçekçi olanın doğru olanın bilim olduğunun altını çizer. Ve laikliğin aslında yetmediğini ve sekülerizmin gerekli olduğunu belirtiyor. Çünkü okulda hem dini bilgileri hem de mesela evrim teorisini anlatırsan olmaz. Birbiri ile çakışır. Aslında gerçekte düşünürsek biz asla laik bir ülke olamadık. Laiklik devlet ve din işlerini ayırmaktır ama aslında baktığımızda diyanet bakanlığı diye devlet destekli bir kurum var ve devletin yönetiminde. Aynı zamanda müslümanlıktan adece sünni mezhebine yönelik bir kurum. Okullarda zorunlu din dersi var ve gene sünni mezhebine yönelik. Nüfus cüzdanında din hanesi var. Hani laiktik? Kerem hocam için zaman yetmedi. O kadar çok anlatacak şeyi vardı ki aslında. Ben gördüm onun slaytında. Kuantum mekaniği, klasik fizik, genel görelilik, sicim teorisi. En son bir soru sordum ona. Bir türk bilim kadınının yurt dışında karanlık maddenin izlerini keşfettiğini ve bu izler ile karanlık maddenin süpersimetrideki süpereşler olabileceğini, bu dayank ile m teorisinin temellerinin sağlamlaştığını ne düşündüğünü sordum. Aynı şekilde kendisi de süpersimetri ve cern deneyleri ile yakından ilgili. Süpersimetri m teorisini desteklemese de o(çünkü standart teoriyi de destekliyor) o olmazsa m teorisinin de olmayacağını dolasıyla süpersimetrinin olması gerektiğini belirtti.

Daha sonra yalansavar.org sitesinden Dr. Işıl Arıcan video sunumu oynatıldı. O siteyi duymuştum ama henüz bakma şansım olmamıştı. Kendisi tam da benim savaş açtığım konuları anlattı. Sözde bilim, internetteki yalan bilgiler ve bunun gibi şeylerden bahsederek örnekler sundu. Zaten dünyanın şu an en yaygın yalanı astrolojidir. Dünya nüfusunun yarısı ! bu zırvaya inanıyor. Özellikle benim de en sevmediğim şey olan bilimin çarpıtılması ve sözdebilim ya da yalanbilim ile insanların kandırılması, dolandırılması onun da altını çizdiği ve savaştığı konu. Desteklenmesi ve takip edilmesi gereken bir site. Sizin de takibinize almanızı tavsiye ederim.

WP_20140329_006

Küresel Sekülerizm Organizasyonu ve Stratejisi Başkanı Sean Faircloth

En son olarak da Küresel Sekülerizm Organizasyonu ve Stratejisi Başkanı Sean Faircloth konuşmasını yaptı. Öncelikle söylemeliyim ki gelmeden önce oldukça detaylı bir araştırma yapmış Türkiye hakkında. Şu an tam olarak nasıl bir giriş yaptığını hatırlayamasam da her cümlesinde R.T.E’ye laf vurdu. Amerika ve Türkiye tarihinin benzer olduğunu, ilk başta bu ülkelerin kurucularının seküler düşünceye sahip olduğunu ama sonrada yapının değiştiğini belirtti. Seküler yapıda bir politikacı olarak Erdal İnönü’nün ahlaklı bir politikas sergilediğinden bahsetti. Açıkcası şaşırdım bu kadar detaylı araştırma yapması karşısında. Özellikle ekmek almaya giderken başından gaz kapsülü ile vurulan Berkin Elvan ile Atatürk’e ayyaş denmesi ile, ülkede (sayıları tam hatırlamıyorum ne dedi) 8bin kişiye bir hastane düşerken 800 kişiye bir cami düşmesi ile R.T.E’nin Türkiye halkına saldırdığını çok sert sözlerle ifade etti. Dünyada sekülerizme ne kadar ihtiyacımız olduğundan ve bunu başarabilmek için elimizden ne geliyorsa yapmamızı hatta eğer gerekiyorsa kendimizin bir parti kurup siyasete atılmamızı söyledi. Twitter’dan kendisini takip etmek isterseniz eğer @seanfaircloth olarak aratabilirsiniz.

Genel olarak seküler yapıya özellikle ülkenin şu anki durumunu göz önüne alırsak ne kadar ihtiyacımız olduğu ortada. Bu yolda yapılan bu konferansta tüm konuşmacılar bunu açıkça belirtti ve ben de bu konuda hak veriyorum. Dünyanın artık yalan bilgilere değil bilimsel gerçeklere ihtiyacı var. Fakat dün yerel seçimlerde şu söylenen sözleri özellikle ortaya koyuyorum.

#Eski Türkiye Bitti
#Şimdi onları ayıklayacağız, hukuk dahilinde.
#Türkiye artık yeni bir döneme girmiştir.
#Suriye ile savaş halindeyiz.

Hazırlıklı olun bundan sonrası için.

Gene Evrenin Oluşumuna Dair Yeni Bir Teori

Artık en ilgisizin bile duyduğu büyük patlama teorisini bilirsiniz. O kadar bilinen bir teoridir. Ama altını çizelim teoridir. Yani onu destekleyen kanıtlar mevcut fakat açıklayamadığı şeyler de var. Aynı zamanda ona ters düşen şeylerde. Fakat eldeki en iyi teori olduğu için o göz önünde oluyor hep. Fakat bu onun çürütülemeyeceği anlamına gelmiyor. Büyük Patlama’ya alternatif bir sürü teoriler var ve hep üretiliyor.

Evrenin 13,77 Milyar yıl önceki sıcaklık dalgalanmalarının resmi olan Mikro Dalga Kozmik Fon Işıması

Evrenin 13,77 Milyar yıl önceki sıcaklık dalgalanmalarının resmi olan Mikro Dalga Kozmik Fon Işıması

İşte bu noktada anlatacağım şey gene bir teori daha üretildi. (Aslında artık hipotez demeye alıştırmam lazım kendimi neyse). Büyük Patlama’ya sonsuz yoğunluğun çok küçük bir noktadan birden bire genişlemesi konu alınırken Heidelberg Üniversitesi’nden Christof Wetterich’un hipotezine göre big bang hiç olmadı, evren boş ve çok soğuk bir durumdan yavaşça bugüne geldi.

Dediğimiz gibi bu ilk alternatif hipotez değil ve son da olmayacak. Örnek verirsek 2012 yılında Melbourne ve RMIT üniversitelerinden bilim insanları evrenin 13,8 milyar yıl önce faz değişimi yaşadığını yani tıpkı katı bir cismin sıvı haline geçmesi gibi faz değişimi yaşadığını iddia etmesi gibi. (Örnek bir başka hipotez ise evrenin sonu hakkındaki yazımda da buna benzer bir faz değişimi ile kütle artışından dolayı evrenin çökeceği hipotezi de atılmıştı ortaya).

Fakat Christof Wetterich’in teorisi bununla kalmıyor ve evrenin genişlemediğini de söylüyor. Son makalesnde Heidelberg evrenin çok soğuk bir başlangıçtan başlayarak yavaşça evrimleştiğini, çok büyük kozmik zamanlardan sonra parçacıkların kütlesinin artarken bir yandan kütleçekim güçlerinin düştüğünü iddia etti. Buna kısaca büyük patlaman’ın tekilliğinin olmadığı Geçiş modeli (crossover) ismini verdi.

İddiası teoride doğru olabilir. Bu şekilde bir değişim uzayda evrenin geçmişine baktığımızda normalden daha sıcak gözükmesini sağlayacak ve uzak objelerinde kırmızıya kaydığı yani uzaklaştığı görüntüsünü oluşturacaktır. Aynı şekilde bu teoriyi kullanarak evrenin geçmişinde istediğiniz kadar sonsuz geçmişe gidebilirsiniz. Sadece daha sıkıcı, soğuk ve boş bir evrenle karşılaşırsınız. Büyük Patlama’nın da tekilliğini açıklamak zorunda kalmazsınız. Tabi bu kozmik mikro dalga fon ışımasını açıklamaya yetersiz kaldığı gerçeğini değiştiremiyor.

Gene de nihai teori için oldukça uzaktayız. O ana dek tüm teoriler benim göz bebeğimdir.

Kaynak:
  • io9-New theory suggests the universe emerged from a long, cold deep freeze

Kara Delik Var mı Yok mu?

Kara delik yok mu? Kara delik teorisi alt üst oldu. Bunun gibi şeyler dönüyordu her yerde ve gördüğüm kadarıyla Hawking’i anlayamadıklarından üstü kapalı kara deliğe giren maddelerin başka bir şekilde bizim anlayamayacağımız bir enerji formunda evrene geri veriliyor deniliyordu. Sonra da aynı şeyleri bozuk plak gibi tekrarlamışlar. Baktım onlardan iş çıkmayacak kendim dalayım dedim ve Hawking’in bu konuda yayınladığı makaleyi okuyayım direk dedim. Bir tek Kuark sitesi güzel bir çeviri ile bu işi ciddiye almış. Onların yazısına da buradan ulaşabilirsiniz. İtiraf edeyim baya zorlandım. Ads teorisi, cft simetrisi, anti-de sitter uzay zamanı, de sitter uzay zamanı (her ikisi de 5 boyutlu bir uzaydan bahsediyor ve anti olanı küçülen normal olanı genişleyen uzay), Hartle-Hawking durumu, Unruh efekti, Hawking radyasyonu, Minkowski uzayını ve buraya daha sıralayabileceğim bir çok şeyi öğrenmek zorunda kaldım. Evet. Öğrenmek zorunda kaldım(öğrenebildim mi ben bile emin değilim). Çünkü normalde bunları kolay kolay duymazsınız. Ben de duymamıştım. Zaten teorik fizikçiler için anlatıldığından bunlar için ayrı uğraşmam gerekti. Zaten bir yerden sonra artık yardım istemek zorunda kaldım. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde Yrd. Doç. Dr. Tolga Birkandan’dan yardım istedim mail olarak. Sağolsun beni cevapsız bırakmadı büyük bir özveri ile cevapladı sorularımı. Buradan kendisine teşekkür ederim. Aynı zamanda Gökhan Atmaca’ya da diğer bilimsel sayfalardan ve ülkemizin medyasından farklı davranıp işin daha detayına Kuark sitesinde indiği için tebrik ederim. Yazıma başlayayım artık.

Konuyu baştan alalım öncelikle. Genel göreliliğe göre enerji ve kütle uzay ve zamanı kıvırır. Bu kütle veya enerji eğer belli bir noktayı geçerse uzay ve zamanı öyle bir kıvırır ki kara deliği oluşturur. Ve fizik yasalarına göre kara deliğe girdikten sonra geri dönülemez. O geri dönülemeyen noktaya olay ufku deniliyor ki bu çok önemlidir, bir küre halindedir. Kara deliğin kütlesi arttıkça bu kürenin yüzey alanı da büyümektedir. Normalde kara deliğin içinde ne olduğu bilinemez çünkü içinden dışarıya hiç bir bilgi çıkışı yoktur. Fakat kara delik olan kütle/enerji bir iz bırakır. Bir nesne kara deliğin etrafında dönerken yakalanırsa onun açısal momentumu kara deliğin angular momentumuna eklenir. Kara deliğin kütlesi ve açısal momentumu etrafındaki uzay zamana yaptığı etkilerle gözlemlenir. Bu şekilde de enerjinin korunumu ilkesi ve açısal momentum ilkesinin doğruluğu kara delikler tarafından teyit edilir. Fakat termodinamiğin ikinci yasasını ihlal etmektedir. Termodinamiğin ikinci yasasına göre tersine işlemler gerçekleşemez. Mesela siz bir bardağı düşürdünüz ve kırdınız. Kırılan parçalar geri gelip birleşemez. Entropi düzensizliği her zaman artar. Asla azalmaz. Bu yasaya göre de evren devamlı olarak entropisi artmaktadır. Fakat kara deliğe giren nesne kaybolduğu zaman onun entropisi de kaybolur ve bu yasa çiğnenmiş olur. İşte burada Stephen Hawking 1970 yılında bu konuyu çözerek entropinin olay ufkunda azalmadığını gösterdi. 1974 yılında ise spontane olarak termal radyasyon yaydığını bir quantum prosesi/işlemi  yoluyla (Hawking Radyasyonu olarak bilinen işlem) uygulamalı olarak göstermiştir. (Bkz. ‘’The Quantum Mechanics of Black Holes’’, Stephen Hawking, Scientific American, January 1977). Şimdi burada bunu detaya indirelim. Aslında kara delik radyasyon yaymıyor. Olay ufkunun etrafında oluşan parçacık ve anti-parçacık çiftinden anti-parçacık kara delik tarafından yutulurken parçacık ise uzaya kaçıyor ve radyasyon olarak gözlemleniyor. Kara deliğe giren anti-parçacık olduğu için geçen süre zarfında kütle kaybediyor. Ama hawking radyasyonu ile entropi düzensizliği artıyor kuralı da sağlanmış oluyor. Bu düşünceye göre kara delik yuttuğundan daha fazla kütle kaybettiği için eninde sonunda yok olacaktır. Ve diğer bir ters düşme olayı burada oluyor. Bir kara delik yok olduğunda ona giren tüm her şey de yok olmuş oluyor. Bu da madde yok olamaz ilkesine ters düşüyor.

Bir kara deliğin illüstrasyonu.

Bir kara deliğin illüstrasyonu.

Kara delikteki olay ufku Eisntein’in izafiyet teorisinin denklemlerinin doğal bir sonucuydu ve araştırmacılar eğer bir gözlemci olay ufkuna düşerse ne olur diye sormuştu. İlk başta gözlemci kara deliğin merkezine çekilir ve o büyük kütlenin altında ezilerek yok olur denmişti. Fakat daha sonra kuantum fiziği ile bu duruma bakıldığında olay ufkunun çok yüksek enerjili bir alan olacağını ve gözlemciyi bir çerez gibi yakacağını buldular. İşte buna ateş duvarı ismini verdiler. Bu ateş duvarı gene Hawking Radyasyonu olarak anlattığımız radyasyon olarak gözlemlenen parçacıklardan dolayı oluşuyor (aslına bakarsanız Hawking burada kendi teorisini geliştiriyor).  Fakat bu ateş duvarı hem genel görelilik ile çakışıyordu hem de kuantum kütleçekimindeki CPT değişmezliğini sağlamıyordu. Genel göreliliğe göre olay ufku normal olmalıydı. Gözlemci için ayrı bir fizik kuralı işlememeliydi. CPT değişmezliği için ise Tolga beyin bana yazdığını aynen yazıyorum buraya. Kendisi gayet güzel yazmış.

CPT değişmezliği yük (charge), parite (parity) ve zaman (time) tersinmesi durumunda kuramınızın değişmeden kalması gerektiği anlamına geliyor. Kara delikleri sadece genel görelilikle incelerseniz işin içine kuantum fiziği girmez, klasik fizik yaparsınız. Kuantumu işin içine sokunca CPT değişmezliği gibi şeyleri sağlamak zorundasınız.

İşte burada da ateş duvarı bu değişmezliği sağlamıyordu.

Buraya kadar her şeyi anladık diye düşünüyorum. Şimdi sıra Hawking’i anlamak. Hawking’in makalesi hakkında yorumlamamı yapmadan önce fizikçilerin de benim gibi düşündüğü bir şeyi belirtmek isterim. Ya da ben onlar gibi düşünüyorum. Bakış açısı = ) Bazı sayfalarda da ntv’de de belirtilmiş. 30 sene boyunca böyle inanmıştık şimdi buna mı inanacağız. Öncelikle bilim din değildir. Bunlar da hipotezdir. Asla gerçek gözüyle bakmayın. Bilimsel yöntemlere ayak uydurun. Kısacası bilimi dinleştirmeyin. Hawking’in bu makalesi daha felsefi yönünü anlatan makale. Matematiksel denklemleri anlatacağı makale önümüzdeki aylarda onun tarafından yayınlanacak ve fizikçiler işte o zaman bunu irdelemeye başlayacak. Neyse .

Hawking makalesinde ilk başta bu ateş duvarı paradoksunu ele almış.

Ateş duvarı için ilk engelin gözlemcinin olay ufkunda gözlemlediği ateş duvarının aslında olmayan uzay zamanın bir fonksiyonu olan görünür ufuk dediği ikinci bir olay ufku olacağıdır. Yani olay ufkunun dışında bir de görünür ufuk var. Yeni düşüncesine göre karadelikten giren madde veya enerji yok olmuyor. Tekilliğe yani merkeze gidip sonsuz kütlenin altında ezilmiyor da. İkinci bir olay ufku olan görünür ufukun ardında kısıtla kalıyor. Fakat burası o kadar yoğun ve kaotik durumda olacaktır ki artık madde formunda kalamıyor ve enerjiye dönüşüyor. Kara delikten ise dediğine göre sadece ışık hızında olan şeyler kurtulabilir. Teoride.

İkinci olarak ise ateş duvarının olmasına mani olan şey ise CPT değişmezliğini sağlamamasıdır. Bir çok şey anlatıyor Hartle-Hawking durumu ve Unruh efekti durumu gibi ama kısaca CPT değişmezliğini sağlayamadığı için ateş duvarı yoktur.

Aynı zamanda ateş duvarı ve olay ufku Schwarzschild anti-de sitter uzayında metric ölçümlemesi yapıldığında bu ölçümlemede olay ufku ve ateş duvarı zamanı gerçek zamana göre yok olması gerekiyor. Bunu da açıklayalım. Anti de Sitter (AdS) uzayı negatif kozmolojik sabite sahip, yani daralan bir uzay. Önemi, siz (n) boyutlu AdS uzayında tamamen genel görelilik kullanarak hesap yapıp entropiyi bulursanız, aynı sonucu (n-1) boyutlu CFT kullanarak da bulabiliyorsunuz. Buna AdS/CFT karşılık gelmesi correspondence) deniliyor. Daralan uzayzaman gözlemler için ilginç değil çünkü genişleyen bir evrende yaşıyoruz gibi görünüyor.Einstein alan denklemleri (çözümü size uzayzamanın tüm özelliklerini taşıyan, metrik adında bir şey verir) yazılırken denklemin bir tarafına uzayzamanın eğrilikleri hakkındaki bilgileri, diğer tarafa da uzayzaman içindeki maddeyi betimleyen kısmı yazarsınız. Enerj-momentum tansörü maddeyi betimleyen kısım.

Tüm bu düşüncelerinin sonucunda olay ufku, ateş duvarı yoktur dolasıyla kara delik de yoktur. Ama unutmayalım ki bunlar sadece hipotez. Kara delik izafiyet teorisinin denklemleri sonucu var. Hawking’in bu yeni hipotezine göre aslında yok. Farklı bir şey var. Bu durum işin içine kuantum fiziği girdiğinde oluşuyor ki daha önce big bang anında kuantum fiziği ile izafiyet teorisinin anlaşamadığından bahsetmiştim bir yazımda. Orada da big bang anı çok küçük noktada çok büyük kütleler olduğu için her ikisinin bir arada kullanılması gerekiyor ama sonuçlarda sonsuzluk değeri çıkıyor ve bilim insanlarını deli ediyordu. Her şekilde artık fizik dünyasına ikisini birleştiren ve tamamlayan yeni bir teori gerektiği ortada. Bu benim şu ana kadar en çok zorlandığım yazı oldu. Artık şu anki halimle fizikde gelebildiğim sınır bu. Umarım ileride daha ileri gidebilirim. Keşke fizik okuyabilseymişim = )

Kaynak:
Stephen Hawking – Information Preservation and Weather Forecasting for Black Holes – arXiv:1401.5761

Bize Oldukça Yakın Bir Süpernova Patlaması Keşfedildi

Astrnomlar son 20 yılın bize en yakın olan süpernova patlamasını keşfettiler. Bizden 12 milyon ışık yılı uzaklıkta (ne yakınmış ama değil mi? = ) )Messier 82 ya da diğer adıyla Puro galaksisinde keşfedilen süpernova bilim insanlarınca kutsal kase olarak tanımlandı. Yani onlar için çok önemli bunu anlayabiliriz.

Dürbünle bile rahatlıkla görülebileceğini söyleyen bilim insanları (Ben şüpheyle yaklaşıyorum. Galaksiyi görsek mutlu oluruz) şöyle bir video paylaşmış. Tavsiyem sesi kısın. Video güzel ama korku filmi müziği koymuşlar resmen. Ne diye koydularsa?

Aşağıda da aradaki farkı gösteren resimleri görebilirsiniz.

Astrnomlar son 20 yılın bize en yakın olan süpernova patlamasını keşfettiler. Bizden 12 milyon ışık yılı uzaklıkta (ne yakınmış ama değil mi? = ) )Messier 82 ya da diğer adıyla Puro galaksisinde keşfedilen süpernova bilim insanlarınca kutsal kase olarak tanımlandı.

Astrnomlar son 20 yılın bize en yakın olan süpernova patlamasını keşfettiler. Bizden 12 milyon ışık yılı uzaklıkta (ne yakınmış ama değil mi? = ) )Messier 82 ya da diğer adıyla Puro galaksisinde keşfedilen süpernova bilim insanlarınca kutsal kase olarak tanımlandı.

Aslında bu konuyla ilgili oldukça şey yazıldı mesela en son şu tarihte şu yerde görüldü tarzında ama onları belirtme gereği duymuyorum. Süpernova nedir diye soran olursa diğer link koyorum ve birazdan da uyuyorum. Herkese iyi geceler.

Kaynak:
Space.com – Exploding Star: New Supernova Discovery Is Closest in Years
Universetoday – Bright New Supernova Blows Up in Nearby M82, the Cigar Galaxy

Gökkuşağı Kütleçekimi Teorisi-İlginç Bir Teori

Hepimiz ünlü büyük patlama teorisini biliriz. Ama bu tek teori değildir ve bir çok teori vardır aslında. Bir tanesi vardı ve 3 boyutlu evrenimizin 4 boyutlu kara deliğin olay ufku olduğunu söylüyordu (buraya tıkla yazı için). Aslına bakarsanız o teori en sevdiklerimin arasındadır. Onun dışın süpersicim teorisi vardır ama büyük patlama teorisi yerine söylenmez o teori. Ki her şeyin teorisi gözüyle bakılıyor ona. Burada yazacağım ise ismi de güzel olan gökkuşağı kütle çekimi teorisi. İsmini gökkuşağı olarak almasının sebebi ise gökkuşağında ışığın bir çok rengi yani dalga boyu olması ki asıl konumuz aslında dalga boyları diyebiliriz.

Gökkuşağı kütleçekimi teorisi, kütlenin uzay-zaman dışında enerjiyi de etkilediği için ışığın farklı dalga boylarının farklı yol alacağını öne sürer. Teori aslında 10 yıl önce big bang anında genel görelilik ile kuantum fiziğinin bir araya gelememesi sorununa çözüm olarak ortaya sürülmüştü. Bu teori big bang anında sonsuza kadar bir geri uzanma ile sonsuz yoğunlukta bir tekilliğin olmadığını söyler.

Gökkuşağı kütleçekimi teorisi, kütlenin uzay-zaman dışında enerjiyi de etkilediği için ışığın farklı dalga boylarının farklı yol alacağını öne sürer.
Teori aslında 10 yıl önce big bang anında genel görelilik ile kuantum fiziğinin bir araya gelememesi sorununa çözüm olarak ortaya sürülmüştü.
Bu teori big bang anında sonsuza kadar bir geri uzanma ile sonsuz yoğunlukta bir tekilliğin olmadığını söyler.

Büyük Patlama Anı

Büyük patlama teorisinde bildiğimiz üzere uzay-zamanın oluştuğu başlangıçta tekillik mevcuttur. Makro cisimler için etkili olan genel görelilik teorisi ve mikro yani parçacık dünyası için geçerli olan kuantum fiziği bu anda birbiriyle çatışmakta ve birleşememektedir. Sonuçlar hep sonsuz çıkmaktadır çünkü. Yani o anın öncesinde hiç bir şey yok muydu yoksa başka hipotezlerde belirtiliği gibi paralel evrenlerin çarpışması mı ya da başka bir büyük patlamadan sonra yaşanan büyük çöküş ile oluşan tekillik mi bilinemiyor. Bu teori de 10 sene öncesinde bu iki teorinin anlaşmazlığını çözmek üzere ortaya atılmış.

Genel görelilik teorisine göre kütle uzay-zamanı büker ve oradan geçmekte olan her şeyin yolunu değiştirir buna ışık da dahil olmak üzere. Fakat bu teoriye göre bu uzay-zamanı sadece kütle değil enerji de etkilemektedir. Ve ışığın her dalga boyu farklı bir enerji olduğundan dolayı ışığın her dalga boyu uzay-zamanı ve kütleçekim alanlarını farklı görmektedir. Bu farklı görüş yüzünden farklı zamanlar farklı yollar kurgulanır. Normal ışık için bu farkedilemeyecek kadar az bir fark olsa da gamma ışını patlamaları gibi büyük enerjili patlamalarda fark edilmesi gerekir. Mesela milyarlarca ışık yılı uzaklıkta bir gamma ışını patlamasına sebep olan süpernova patlaması yaşandığında yolculuk eden ve bize varan ışığın her dalga boyu çok az farklı zamanlarda bize ulaşması gerekir. Tabiki de şu anki gözlem araçlarımız böyle bir farkı fark edebilmekten uzak ve bu yüzden doğrulanamıyor ama gelişen teknoloji ile ilerleyen zamanlarda bunların gözlemlenmesi bekleniyor.

Bu teoriye göre iki sonuç bulunuyor ve her iki sonuçta büyük patlama anını yani tekilliği ortadan kaldırıyor.

  • İlk sonuca göre zamanda geriye gittiğimizde giderek yoğunlaşan ve küçülen bir evrenimiz oluyor. Ne kadar geriye gidersek o kadar sonsuz yoğunluğa yaklaşıyoruz ama hiç bir zaman sonsuzluğa erişemiyoruz. Aslında bu zamanı sonsuz geçmişe bükmek oluyor. Ama tekilliğe sebep olan sonsuz yoğunluk hiç oluşmuyor çünkü ona ulaşılamıyor.
  • İkinci sonuca göre ise bu evrenin yoğunluğu sonlu oluyor ve bir yerde sabitleniyor. Bu durumda da tekillik oluşmuyor.

Her ne kadar bir çok fizikçi tarafından doğru kabul edilmese de ilginç olduğu inkar edilmeyen bir teoridir. İsmi bile yetiyor değil mi? = )

Kaynaklar:

Büyük Patlama Hakkında Yanlış Bilinenler

Bir çok kanalın (yurt dışındaki Discovery Channel gibiler bile) bilimi herkesin anlayabilmesi için neredeyse gerçeğinden bile saptırarak anlatmasından doğan iki şey var. Birincisi Büyük Patlama gerçekten bir patlama gibi görülmesi. İkincisi ise Büyük Patlama’nın evrenin yoktan var olduğunu ispat ettiğini iddia edilmesi.

Read more